29 Ağustos 2012 Çarşamba

CİN TERİMİ VE KAVRAMI - M.ESED


CİN TERİMİ VE KAVRAMI

KUR'AN'DA KULLANILDIĞI şekliyle cinn teriminin anlamını kavramak için zihinlerimizi Arap folkloründe ona verilen anlamdan kurtarmak zorundayız. Bu terim, söz-konusu çerçevede, kelimenin en gündelik anlamıyla bütün "şer güç"leri göstermek için kullanılırdı. Bu geleneksel tasavvur (folkloristic image) terimin orijinal anlamını ve onun hayli önemli -ve hemen hemen konuyu açıklığa kavuşturucu- kelime yapısını belli ölçüde gölgelemiştir. Kök-fiil, cennedir: "gizledi" yahut "karanlığa boğdu/karanlık ile örttü"; karş. Hz İbrahim'den, "gece onu karanlığı ile örttüğü zaman" (cenne aleyhi) şeklinde söz eden 6:76. Bu fiil geçişsiz halde de kullanıldığından ("o kişi [veya "şey"] gizliydi" [veya "gizlendi"] ve "karanlık ile örtüldü"), bütün klasik dilbilimciler, el-cinn teriminin "yoğun [veya, "şaşırtıcı"] karanlığı ve daha genel anlamda, "[insanın] duygularına kapalı olan şeyler"i, yani, normal olarak insanın kavrayamayacağı, ama yine de kendilerine ait, somut ya da soyut objektif bir gerçekliği bulunan şeyleri, varlıkları veya güçleri gösterdiğine işaret ederler.

İlkel folklordaki kullanımından tamamen farklı olan Kur'an'daki kullanımı ile cinn terimi çok çeşitli anlamlara sahiptir. En çok karşılaşılan anlam, bedensel bir varlığı olmadığından bizim bedensel duyularımızın kavrayış alanının dışında kalan ruhsal güçler veya varlıklardır: bu, hem "şeytanlar"ı ve "şeytanî güçler"i (şeyâtin bkz. 15:17, not 16) hem de "melekler"i ve "melekî güçler"i ihtiva eden bir anlamdır, çünkü onların tümü "duyularımıza kapalı olan" varlık veya güçlerdir (Cevherî, Râğıb). Bu görünmez tezahürlerin bedensel bir tabiata sahip olmadığını açıklığa kavuşturmak için Kur'an, temsilî olarak, cinn'in "yakıcı kavurucu yellerin ateşi"nden (nâri's-semûm, 15:27), yahut "ateşin şaşırtıcı/şaşkınlık verici alevi"nden (mâricin min nâr, 55:15), yahut sadece "ateş"ten (7:12 ve 38:76, bu son iki ayette Kovulan Melek İblîs'e atıfta bulunulmaktadır) yaratılmış olduğunu ifade eder. Buna paralel olarak, Hz. Peygamber'in meleklerden "nurdan yaratılmış" (hulikat min nûr. Müslim, Hz. Ayşe'den rivayeten) varlıklar olarak söz ettiğini ortaya koyan sahih bir Hadis de bulunmaktadır -ateş ve nur benzerdirler ve kendilerini birbirleri aracılığıyla ve birbirleri üzerinde yansıtırlar (karş. 27:8 ile ilgili not 7).

Cinn terimi, aynı zamanda, bazı klasik müfessirlere göre, belli duyarlı organizmaları kapsayan geniş bir olgular yelpazesi için de kullanılmaktadır. Bu organizmalar öyle ince tabiatlı ve bizimkinden o kadar farklı bir fizyolojik yapıya sahiptirler ki normal olarak duyularımızla kavranabilir durumda değillerdir. Canlı bir organizmanın rolünü, neyin oynayabildiği ve neyin oynayamadığı hakkında çok az şey biliyoruz; ayrıca böyle olguları fark edememe ve gözlemleyemememiz, hiçbir şekilde onların varlığını inkar etmemiz için yeterli bir mazeret olamaz. Kur'an sık sık "insan kavrayışının ötesindeki alan"a (ğayb) atıfta bulunurken Allah, çoğu zaman, "bütün âlemlerin Rabbi" (Rabbul-'âlemîn) olarak anılır: bu çoğul halin kullanılması, bizim gözlemlerimize açık olan "dünya"nın yanısıra başka "dünyalar"ın da olduğunu açıkça gösterir -ve dolayısıyla, bizimkinden ve muhtemelen birbirlerinden farklı ve hatta bizim çerçevemiz dışındaki bir şekilde birbirleriyle çok ince etkileşimde bulunan ve belki de birbirlerinin alanlarına geçen başka hayat tarzlarının var olduğunu. İşte biyolojik unsurları bizimkilerden tamamen farklı olan başka canlı varlıkların bulunduğunu varsaydığımızda, bizim fiziksel duyularımızın onlarla ancak çok istisnaî şartlarda bağlantı kurabileceklerini düşünmemiz, mantıklı bir düşünce olacaktır: onları "görünmez varlıklar" olarak tanımlamamın sebebi budur. Şimdi onların hayat tarzı ile bizimki arasında nadiren vuku bulan tesadüfi kesişmeler, insanın ilkel fantazisinin daha sonraları "hayalet", "ifrit" veya öteki benzer "tabiatüstü" tezahürler olarak yorumladığı acaip -çünkü açıklanamaz- görüntülere yol açabilir.

Cinn terimi, Kur'an'da bazan "duyularımıza kapalı bulunan”, çünkü kendilerini bizi gerçeklikleri ile değil de tezahürleri ile duyuran temel tabiat güçlerini -insan tabiatı da dahil- göstermek için kullanılmıştır. Bu kullanılışın örneklerine, mesela 37:158 vd. (aynı zamanda 6:100) ve bu kavramın ilk geçtiği yer olan 114:6'da rastlanır.

Bunun dışında, Kur'an'ın cinn'e akıl sahibi organizmalar için kullanılan terimlerle atıfta bulunduğu birçok yerde bu ifade, ya insanın "şeytanî güçler" (şeyâtîn) ile ilişkisinin sembolik olarak "kişiselleştirilme''sine işaret eder -mesela 6:112, 7:38, 11:119, 32:13'de aşikar olan bir işaret- yahut, alternatif olarak; bir kimsenin, genel olarak "esrarlı güçler" şeklinde tanımlanan gerçek ya da yanılsama ürünü güçlerin etkisi altına girmesinin ve bunun sonucunda Kur'an'ın her zaman suçlayıcı terimlerle andığı (karş. 2:102 ve ilgili not 84; 6:128 ve 130, yahut 72:5-6) sihirbazlık, falcılık, astroloji, vb. gibi uygulamaların bir sembolü olarak kullanılır.

Birkaç örnekte de (mesela 46:29-32 ve 72:l-15'de) cinn terimi, bizatihi görünmez olmayan. ama o zamana kadar tanınmayan/bilinmeyen (görülmemiş) varlıkları gösterir (bkz. 72:1, not 1).
Son olarak, cinn’e yapılan atıflar, bazan, Kur'an'ın ilk olarak hitab ettiği halkın bilincine derin şekilde nüfuz etmiş bulunan bazı efsaneleri hatırlatmak amacı taşır (mesela, 34:12-14, ki 21:82, not 77 ile birlikte okunmalıdır) -amaç, bütün örneklerde, ele alınan efsane olmayıp onunla amaçlanan manevî/ahlakî veya ruhî hakikatin tasviridir.

KUR’AN MESAJI; syf:1335-1336; Muhammed Esed, İşaret Yayınları,

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder