4 Ocak 2015 Pazar

CENGİZ DUMAN ZÜLKARNEYN ÜZERİNE

Zülkarneyn hakkında nüzul dönemi Arap cahiliyye toplumu arka planı
30/08/2009 - 19:00

Cengiz Duman
Bilindiği üzere Kur'an, ihtiyaç hâsıl olduğu, gerek duyulduğu haller oluştuğunda veya oluşmayabaşladığında aşama aşama (tedricen) nazil olmuştur. Kur'an topluca indirilmemiş gelişen olaylara istinaden ya Allah'ın takdiri ya resulullah'ın isteği ya da toplumdaki beklentileri karşılamak üzere nazil olmuştur. Bu olguyu Kur'an şöyle beyan eder: " Biz Kur'an'ı parça parça indirdik ve onu insanlara ağır ağır okuman için bölümlere ayırdık. " 17/106
Zülkarneyn kıssasının anlatılmaya başlandığı Kehf suresi seksen üçüncü ayetinde de bu durum açık olarak gözlemlenmekte ve Resulullah’ın, Vahyin iniş sürecindeki konumu ve Kur'an’ın iniş yapısını bir kez daha görmemiz mümkün olmaktadır. "Ve yes’elûneke an zil karneyni), kul se etlû aleykum minhu zikrâ " " Sana Zülkarneyn'i soruyorlar. De ki "Size onunla ilgili bazı şeyler anlatacağım. "
Ayetten anlaşıldığı gibi Resule yöneltilen Zülkarneyn ile ilgili soru üzerine, isteğe binaen, gündemi oluşturmak veya oluşan gündeme hâkim olmak için Zülkarneyn ile ilgili ayetler vahyedilmekte böylece Kur’an’ın tedriciliği bir kez daha gerçekleşmektedir.
"Sana Zülkarneyn'i soruyorlar" ayeti ile toplum tarafından Zülkarneyn hakkında malumât istendiğini, kıssanın indirilmesine bu istekle başlandığını baz alırsak; Resule Zülkarneyn hakkında soru sorunların, onun hakkında bir takım bilgi sahibi oldukları anlaşılır.
er Zülkarneyn konusu Arap cahiliyye toplumunca bilinmeyen bir konu olmuş olsaydı bu hususta soru gelmemesi gerekirdi. Bilinmeyen bir konunun sorulması mümkün olmadığı gibi bu hususta cevap verilmesi de akla yatkın değildir.
Kur'an açısından bakıldığında, şayet Zülkarneyn mevcut olmayan biri olsaydı, Kur'an bu hususta ya sukût eder ya da; “Sana Zülkarneyn’den soruyorlar“ hitabı ile başlamaz; kıssa başka bir şekilde veya başka bir süreçte nazil olabilirdi. Veyahut Allah, Resûle soru yöneltenlere, böyle bir kişi veya böyle bir olay olmadığını belirterek boş yere soru sormamaları veya bu konu üzerinde durmamalarını isterdi.
Bu aşamada şu tespiti yapmamız gerekmektedir. Kur’an hiçbir zaman Arapların dağarcığında olmayan bir bilgi ve lisanla onlara hitap etmemiştir. Mesela onlara kutuplardan, fok balığından, balinadan, atomdan, protondan, Avustralya ve Amerikan kıtalarından, bahsetmemiştir. Dolayısıyla Arap arka planı dediğimiz toplum hafızasında yer etmeyen unsurlar Kur'an'da yer almamıştır. Zülkarneyn ve kıssasını da bukapsamda değerlendirmek gerekmektedir.
Binaenaleyh bütün bu tespitlerden sonra nuzül süreci cahiliyye toplumunun hafızasında bu konuda yazılı ve sözlü kültür yoluyla ulaşmış bir takım bilgiler olduğu sonucuna ulaşmaktayız. Şimdi bu bilgi kaynağı ve buna istinaden Resule soru soranların kimler olduğu üzerinde mütalaada bulunacağız.
Cenab-ı Hakk, Kehf suresindeki ayetlerde, Zülkarneyn'e dair soru soran muhataplara; Zülkarneyn'in tarihi kişiliği, yaşadığı yer, zamanı gibi teferruatlı bilgiler vermese de, Zülkarneyn'in vasıflarını, gerçekleştirdiği fiilleri mücmel de olsa beyan etmiştir.
Zülkarneyn ile ilgili ayetlerin iniş süreci sonunda ne Kur'an ne de Hadislerde bu konunun anlaşılmadığı, Zülkarneyn'in kimliğine itiraz, v.s gibi soru soranlar açısından problem yapılan bir vakıanın geçmediği göz önüne alındığında, Kur'an'ın verdiği bilgilerin yeterli görüldüğü anlaşılmaktadır. Bu dikkat çekici bir durumdur. Halbuki "Mağara ashabı" kıssasında mağara ashabında olan kişilerin sayısı hakkında polemik oluşturulmaya çalışıldığı bir vakıadır. " "Onlar üç kişidir; dördüncüleri de köpekleridir" diyecekler; yine: "Beş kişidir; altıncıları köpekleridir" diyecekler. Bilinmeyen hakkında tahmin yürütmektir. "Onlar yedi kişidir; sekizincisi köpekleridir" derler. De ki: Onların sayılarını Rabbim daha iyi bilir. Onlar hakkında bilgisi olan çok azdır. Öyle ise Ashâb-ı Kehf hakkında, delillerin açık olması haricinde bir münakaşaya girişme ve onlar hakkında (ileri geri konuşan) kimselerin hiçbirinden malumat isteme."18/22
Zülkarneyn hakkında soru sorulması üzerinden gittiğimiz bu yöntemde bu sefer Zülkarneyn hakkında soru soranların kimler olması gerektiğgündeme gelmektedir. Çünkü Kur'an'ın nuzül sürecinde üçana dini gurup bulunmaktaydı.. Müşrikler, Ehl-i Kitap ve Müslümanlar. Zülkarneyn hakkında Resule soru soranların da bu üç guruptan biri olması gerekmektedir.
Şimdi bunlar üzerinde duralım. Derveze'ye göre Zülkarneyn hakkında soru soranlar Müslümanlardır. Eğer soru soranlar, Müslümanlar olmuş olsaydı Kur'an'ın açıklamasının "ey inananlar" "Müminlere söyle" gibi hitaplarda gerçekleşmesi gerekirdi. Kaldı ki Müslümanların da Zülkarneyn hakkında bilgilerinin kaynağı ya müşrik Arap toplum hafızası ya da Ehl-i Kitap olması gerekmektedir.
Zülkarneyn ile ilgili soru soranları, müşrikler olarak düşünürsek, nitekim tefsir kitaplarında, Zülkarneyn kıssasının esbab-ı nuzül'ü hakkında bu nevi rivayetler verilmektedir. O haldeZülkarneyn'in, Kur'an'da yapmış olduğu belirtilen seferleri Arap toplumu açısından izah etmemiz gerekecektir.
Hz. İbrahim'in oğlu İsmail'i Mekke'ye bırakmasından sonra oluştuğu varsayılan ve Arab-ı Müstarebe adı verilen Hicaz bölgesi Arapları tarihini incelediğimizde, Hicaz bölgesi müşrik Araplarının, kabile boyutunu aşarak Mekke ve Medine toprakları haricinde, Zülkarneyn kıssasında anlatılan kapsamdaki gibi büyük ölçekte organizasyonlar yapabildikleri bir olaya rast gelmemekteyiz.
Yani Hicaz Araplarının tarihen; "Metliaş'şems" doğu, "Mağribeş'şemsbatı ve sed'din inşa edildiği, kuzey/güney yönleriyle ilgili herhangi bir sefer ve başarılarının, kaydedildiğine rast gelmemekteyiz.
Kaldı ki, kabileciliğin baskın olduğu cahiliye toplumunda Araplar içinden böyle başarılı bir şahsiyet çıkmış olsaydı, müşrik Araplar nezdinde bunun bir övünç kaynağı olarak efsaneleşmesi mümkün olurdu diye düşünmekteyiz.
Yaptığımız bu tespit bize, Resululah dönemi ve öncesi müşrik Araplarının hafızasında Zülkarneyn gibi birArap kahramanı olmasının mümkün olmadığını gösterdiği gibi; kıssayı sembolik gösterenler açısından bakıldığında, Cenab-ı Hakk'ın, Arap toplumundaki efsanelerden yararlanarak, Zülkarneyn kıssasını yeniden inşa ettiği! Ve böylece kıssayı mücmel olarak beyan ettiğtezini de ileri sürmek muhal gözükmektedir.
Bir de şöyle düşünelim, muhatap toplum tarafından Zülkarneyn ile ilgili soru tevcih edilene kadar Kur'an, onun hakkında herhangi bir bilgi vermemiştir. Özellikle Resulullah sonrası dönemde Zülkarneyn'in, peygamber olduğu yorumlarına ulaşıldığını dikkate aldığımızda eğer Zülkarneyn, Hz. Hud, Hz. Salih gibi Arap etnik menşeli bir peygamber olmuş olsa idi, bu peygamberler gibi ondan da Kur'an'da mutlaka bahsedilmiş olurdu kanaatindeyiz.
Ataları olan İbrahim ve İsmail hakkında ve onların inşa ettikleri büyük eserleri Allah'ın evi Kâbe'nin mazisi ile ilgili olarak dahi Resulullah'a soru sormayan ve ondan bilgi istemeyen müşriklerin, Zülkarneyn hakkında bilgi amacıyla soru sormaları da imkânsız ya da akla yatkın görünmemektedir.
Bu durumda Zülkarneyn kim olabilir ki, Resulullah'a onun hakkında soru soran cahiliye toplumunun, bir kısmında da olsa hafızasında yer tutmuştur diye düşünmemiz lazımdır?
Bir başka tez ise şöyle sunulabilir. Cahiliye dönemi müşrik Araplarının Tevrat menşeli olan Zülkarneyn hakkındaki bilgileri; Ehl-i Kitap sözcüsü haham ve papazların yazılı kaynaklarından ürettikleri hafızî ve rivayete dayalı bilgi kırıntıları! Ve bunun yanı sıra yaptıkları ticaret kervanları seferlerinde uğradıkları Şam, Kenan ve Mezopotamya topraklarından edindikleri hikâyeler kaynaklı olsa gerektir diyebiliriz.
Bilindiği gibi cahiliyye Arap toplumunda Kassas, Meddah denilen kişiler bulunmaktaydı. Bu kişiler Ticaret kervanları marifetiyle, Kuzeyde bugün; Suriye, Irak, İran veya Güneyde Yemen, Umman, Habeşistan gibi ülkelerin bulunduğu bölgelere seyahat ederek, o toplumların kültürlerindeki hikâye, efsane ve mitolojileri öğrenip, bunları Arap figürleri ve temaları ile de mezcederek, belâgatle cahiliyye dönemi Arap toplumuna naklederlerdi.
şrik Arapların da yoğun ilgisini çeken bu Meddahlar; Hazreti Peygamberin, Kur'an'daki kıssalarla ilgili ayetleri okurken, toplanmış kalabalığa, kendilerinin efsanelerini, hikâyelerini dinlemeleri için çağrıda bulunurlardı. Bir kısım insanların bu çağrılara uyarak Kur'an dinlemeden yüz çevirdikleri siyer kitaplarında da anlatılmaktadır. İslam tarihçilerinin anlattığı bu tip insanlardan biri de Kureyş'li Nadir bin el Haristir.
Muhtemeldir ki Meddah veya kassas'ların anlattıkları bu efsaneler ve mitolojik hikâyeler içersinde, Zülkarneyn'e ait bilgi parçaları yer almaktaydı. Kitap ehlinden de Zülkarneyn hakkında duyumlar edinen cahiliyye Arapları, hem tevatür ve hem de Ehl-i Kitap etkileşimi vesilesi ile bir takım "zannî " ve kıt malumât sahibi olmuş olabilirler. Uzak bir ihtimal olarak gözüken bu tez'de bile Zülkarneyn'in kaynağının yine Tevrat ve Ehl-i Kitap referansını gündeme getirdiğine dikkat çekmek isteriz.
Cenab-ı Hakk'ın da durup dururken Kur'an'daki şekliyle, yani soru soruluyor gibi bir mizansenle (Hâşâ) nuzül süreci Arap toplumunda bilinmeyen bir olguyu gündem etmesi de Kur'an'ın genel kabullerine aykırı bir durum olarak mütalaa edilmelidir. Bu hususa yukarıda, cahiliye toplumu arka planı ile ilgili olarak değinmiştik.
O halde Zülkarneyn hakkında Resululah'a soru soranlar, tefsir kitaplarında yer alan rivayetlerde olduğu gibi Ehl-i kitap kaynaklı unsurlar olsa gerektir. Neden? Kur'an'daki, Zülkarneyn kıssasında geçen ayrıntılar ile ilgili gerek kutsal kitaplarında gerekse toplumsal hafızalarında bilgiler olan veya olmasıgereken topluluk sadece Yahudiler ve Eski Ahit olarak bu kitapları kendi kitapları olarak kabul etmiş olan Hıristiyanlardır.
O günkü Yahudi ve Hıristiyan Arap toplumunun din hakkındaki yazılı kültürleri, Eski Ahit ve Yeni Ahit olarak da adlandırılan Tevrat, İncil nüshaları ve bu kutsal kitapların şerh veya lahikalarından oluşmaktaydı.
Zülkarneyn hakkında da Eski Ahit'in (Tevrat) metinlerinde çeşitli anlatımlara ulaşmaktayız. " Bana Daniel'e bir rüyet göründü....Ve gözlerimi kaldırıp baktım, ve işte, ırmağın( Fırat veya Dicle ) önünde bir koç durmakta idi, ve iki boynuzu vardı; ve bu iki boynuz yüksektiler; ancak biri ötekinden daha yüksekti, ve yüksek olanı daha sonra çıktı. Koçu garba, ve şimale ve cenuba doğru tos vurmakta gördüm;....ve dilediğine göre yaptı, ve kendini büyüttü. " Daniel 8.bab, 1- 4 "Gördüğün iki boynuzu olan koç, Medya ve Fars kırallarıdır. Ve o kıllı ergeç Yunan ili kıralıdır.. " Daniel 8.Bab, 20
ristiyanlarca Eski Ahit, Yahudilerce Tanakh olarak adlandırılan, Kur'an'ı Kerim'in ise Tevrat olarak isimlendirdiği, metinlerde yer alan, dağınık, bol şemailli, coğrafî, tarihi ve biyografik malumat'a boğulmuş bir halde, Zülkarneyn'e izâfe edilen anlatımları; Kur'an mokta-i nazarından incelediğimizde, hidayete yönelik mesajlardan ziyade mitolojik, efsanevî metinler mesabesinde anlatımlar olarak karşımıza çıkmaktadır.
Burada esas olan Zülkarneyn hakkında bilgi sahibi olunması değil, mevcut bilginin Allah’a itaat, kulluk bazında yani hidayete yönelik, Allah’a kulluk etmeye yönlendirici olması önemlidir. İşte bu yüzden Allah, Zülkarneyn hakkındaki soruyu vesile kılarak; Ehl-i kitap veya müşriklerin, Zülkarneyn hakkındaki bilgi edinme isteğine; muharref kitaptaki ve muhtemelen sözlü rivayetlerdeki hidayetten ve tevhidî mesajdan uzak muhtevayı, hidayete ve tevhidî mesajlara tebdil eden bir metin haline getirerek, Kehf suresinde anlatılan Zülkarneyn kıssasını inzal etmiştir.
Bütün bunlardan şu sonuçlara varmaktayız. Mekke toplumunu oluşturan cahiliye toplumunda çeşitli dini guruplara mensup insanlar bulunmaktaydıZülkarneyn hakkında bilgisi olan bu insanlardan bir kısmı; Tevrat'ta yer alan metinler vasıtasıyla bigi sahibi olan Yahudiler ve Eski Ahit olarak niteledikleri Tevrat'ı, İncil yanında dini metin olarak kabul edip okuyan Hıristiyanlarr.
Bunların yanı sıra Kur'an tarafından "Ehl-i Kitap" olarak adlandırılan, Yahudi ve Hıristiyanlarla sosyal ilişkileri esnasındaki bilgi iletişimleri ile ve cahiliyye dönemi hikâye-efsane anlatıcıları olan "Kassas"larıanlattıkları tevatürler yoluyla, t ve zannî manada da olsa kültürel olarak bilgi sahibi olan müşrik Araplar vardır.
er böyle bir olgu olmamış olsa idi, bilinmeyen bir Zülkarneyn hakkında soru sorularak bilgi istenilmezdi. Dolayısıyla Kur'an'daki, Zülkarneyn kıssası nazil olmazdan evvel, Mekke cahiliye toplumu arka planında Zülkarneyn hakkında bir bilgi mevcuttur.
Kur'an, Zülkarneyn kıssasını beyan ederken, onun hakkında soru soranlar kim olursa olsun, ayrım yapmamıştır. Kur'an bu kıssadan haberdar veya haberdar olmayan tüm Mekke toplumuna, kıssanın gerçekleştiği ortamdaki muhtevasından gerektiği kadarı ile hidayet edici ve tevhidî mesajlar içeren nitelikte beyan ederek; öncelikle nüzul süreci muhatap toplumdan, sonrasında kıyamete dek tüm muhatap toplumlardan, Zülkarneyn kıssasından gerekli ibret ve öğüt'ü almalarını istemiştir. Önemli olan da bu olgudur.


KUR'AN VE TEVRAT METİNLERİNDE ZÜLKARNEYN ANLATIMLARI
07/09/2009 - 11:53

Cengiz Duman
Bir evvelki yazımızda Kur'an'ın nuzül dönemi Arap toplumunun, Zülkarneyn hakkındaki arka planını araştırarak şu tespitlerde bulunmuştuk: Mekke halkını oluşturan cahiliye toplumunda çeşitli dini guruplara mensup insanlar bulunmaktaydı. Zülkarneyn hakkında bilgisi olan bu insanlardan bir grubu; Tevrat'ta yer alan metinler vasıtasıyla bilgi sahibi olan Yahudilerdir. Bir diğer gurup ise, Eski Ahit olarak niteledikleri Tevrat'ı, kendi kutsal kitapları İncil yanında dini metin olarak kabul edip okuyan Hıristiyanlardır. Bunların yanı sıra Kur'an tarafından "Ehl-i Kitap" olarak adlandırılan, Yahudi ve Hıristiyanlarla sosyal ilişkileri esnasındaki bilgi iletişimleri ile ve cahiliyye dönemi hikâye-efsane anlatıcıları olan "Kassas"ların ticaret yollarından edindikleri rivayetler yoluyla, kıt ve zannî manada da olsa kültürel olarak bilgi sahibi olan müşrik Araplar vardır. Eğer Zülkarneyn hakkında soru soranlar arasına, Müslümanlar da dâhil edilecek olsa bile Müslümanların da Zülkarneyn hakkında bilgilerinin kaynağı ya müşrik Arap toplum hafızası ya da Ehl-i Kitap olması gerekmektedir.
Yapmış olduğumuz bu tespite göre Kur'an'daki, Zülkarneyn kıssası nazil olmazdan evvel hangi dini guruba mensup olursa olsun cahiliye toplumunun bir takım bilgileri mevcuttur ve bu bilgilerin tamamına yakını Tevrat kaynaklıdır.
            Bu yazımızda ise resule, Zülkarneyn hakkında soru soranların bu sorularına kaynaklık ettiğini ve cahiliye Arap arka planını oluşturduğunu öne sürdüğümüz Tevrat metinlerindeki Zülkarneyn anlatımlarını ele alarak; Kur'an'da bahsedilen Zülkarneyn ile Tevrat'ta anlatılan Zülkarneyn ifadelerinin ne kadar birbirleri ile ilintili olduğunu idrak etmeye çalışacağız.
Kur'an'ı Kerim'de Kehf suresinde Zülkarneyn ismi geçen ayetler şunlardır: "Ve yes’elûneke an zil karneyn…" "Sana Zülkarneyn hakkında soru sorarlar.."[1]     " Kâlû yâ zel karneyni inne ye’cûce ve me’cûce mufsidûne fîl ardı"  "De ki: Ey Zülkarneyn! Bu memlekette Ye'cûc ve Me'cûc bozgunculuk yapmaktadırlar"[2]
Kur'an-ı Kerim'deki, Zülkarneyn kullanımı, Kur'an'ın kendi tanımı olan kelime, kavram yada lakap değildir. Resule sorulan soru, "Zülkarneyn" olarak sorulmuştur ki, Allah bu kelimeyi baz alarak muhatapları cevaplamaktadır. Dolayısıyla Zülkarneyn ismi, resule soru soranlar tarafından maruf, meşhur ve müspet bir isim/lakap/tanım olmalı ki, hem soru soran muhataplar ve hem de Cenab-ı Hakk tarafından da onaylanarak aynıyla mukabele edilmektedir. " Ve yes’elûneke an zil karneyn…"
Kehf suresi iki ayetinde yer alan Zülkarneyn kelimesi; Zü ve karn kelimelerinin birleşmesinden meydana gelen bir kelimedir ve lakap ifadesi olarak kullanılmıştır. Sözlüklerde "Zü" kelimesine "malik", "sahip" manaları verilmektedir. Bir anlamıyla boynuz manasına gelen Karn kelimesinin tesniyesi " Karneyn " çift manasını aldırmaktadır ki, Zülkarneyn; "iki boynuzlu" manasına gelmektedir. "Burada belirtmemiz gereken bir diğer husus da "Karn = boynuz" kelimesinin Arapça ve İbranice'de aynı anlamda kullanılan ortak bir kelime olmasıdır. Koç, Danyal Sifri'nin İbranice nüshasında “Lokarnâîm” yani “Lehukarnân=iki boynuzu olan” şeklinde anılmıştır. Bunun bugünkü karşılığı da Zülkarneyn'dir."[3]
Kur'an'ı kerim'de geçen "karn" boynuz kelimesi ile benzer kullanımlar Tevrat'ın, Daniel kitabının çeşitli bab'larında yer almaktadır. Şimdi bu örnekleri inceleyelim: "Gözlerimi kaldırıp bakınca kanal kıyısında duran bir koç gördüm; iki uzun boynuzu vardı. Boynuzlardan daha geç çıkanı öbüründen daha uzundu…Koçun batıya, kuzeye, güneye doğru boynuz attığını gördüm… Güç ve öfkeyle, kanalın yanında durduğunu gördüğüm iki boynuzlu koça doğru koştu… Teke çok güçlendi, ama en güçlü olduğu sırada büyük boynuzu kırıldı. Kırılan boynuzun yerine, göğün dört rüzgârına doğru çarpıcı dört boynuz çıktı. Bu boynuzların birinden başka bir küçük boynuz çıktı; güneye, doğuya ve Güzel Ülke'ye doğru yayılarak çok güçlendi…"[4]   
"Ben gözümü dikmiş boynuzlara bakarken, onların arasından daha küçük başka bir boynuz çıktı. İlk boynuzlardan üçü onun önünde söküldü. Bu boynuzun insan gözü gibi gözleri, böbürlenen bir ağzı vardı."[5]
Tevrat'ta yer alan boynuz kelimeleri ile alakalı anlatımlarda boynuzun şekilsel anlatımından ziyade onun bir güç simgesi olarak ifade edildiğini görmekteyiz. Tevrat metinlerindeki boynuz kelimesinin geçtiği yerlerde güç, üstünlük ve iktidar mücadelesi anlatımları bulunmaktadır. Bu iktidar ve güç mücadelelerinin açılımlarında ise krallar ve onların egemen oldukları ülkelerin hâkimiyet alanlarının genişlemesi anlatımlarına yer verilmektedir. " Gördüğün iki boynuzlu koç Med ve Pers krallarını simgeler… Teke Grek Kralı'dır; gözleri arasındaki büyük boynuz birinci kraldır. Kırılan boynuzun yerine çıkan dört boynuz, ulusundan çıkacak dört krallığı simgeliyor. Ama ilk kral kadar güçlü olmayacaklar. "Bu dört krallığın sonu yaklaşıp yapılan kötülükler doruğa varınca, sert yüzlü ve aldatmada usta bir kral ortaya çıkacak."[6]
Tevrat'ı oluşturan Neviim kitaplarından olan peygamber Amos kitabında boynuz yani "karn"ın manası şu şekilde verilmektedir: "Karnayim'i ("Karnayim": "Boynuzlar" anlamına gelir.  Boynuz gücün simgesidir.) kendi bileğimizle ele geçirmedik mi?"[7] Aynı cümlenin bir başka çevirisi şöyle verilebilir: "Sizler ki, bir hiçle sevinenler ve: Kendimize (Karnayim) boynuzları kuvvetimizle almadık mı? Diyenlersiniz."
Tevrat metinlerinden verdiğimiz bu örneklerden anlaşılacağı gibi boynuz, boynuzlu krallar, boynuzun tekliği ve çokluğu, kısalık ve uzunluğu; tamamen, ülke yönetimini gerçekleştiren krallar ve onların sahip oldukları güçler ile alakalı anlatımlardır..
Tevrat'ta "boynuz" sahibi olarak, güç ve egemenlik sahibi yöneticiler, yani Krallar'ın geniş anlatımları mevcuttur. Tevrat'ın bölümlerinden olan Neviim'deki, iki kitabı; I. Krallar ve II. Krallar olarak adlandırılmıştır. İsrailoğullarının yönetimine geçen kralları geniş olarak anlatmaktadır.
Saul (Talut), Davut ve Süleyman İsrailoğullarının unutamadıkları krallardır. Bunun haricinde İsrailoğullarını, Kudüs'ten süren ve onlara türlü zulümler yapan, bunun yanı sıra onların tekrar Kudüs'e dönmesini sağlayan Yahudi olmayan krallar da Tevrat'ın konu edindiği krallar'dandır.
 Şimdi Tevrat metinlerinde yer alan Yahudi olmayan ve Zülkarneyn ile alakalı olabilecek krallara dair ifadeleri inceleyelim: "Pers Kralı Koreş'in krallığının birinci yılında RAB, Yeremya aracılığıyla bildirdiği sözünü yerine getirmek amacıyla, Pers Kralı Koreş'i harekete geçirdi."[8] "Babil Kralı Nebukadnessar'ın Babil'e sürgün ettiği insanlar yaşadıkları ilden Yeruşalim ve Yahuda'daki kendi kentlerine döndü. "[9]    " Şimdi sana gerçeği bildireceğim: Pers krallığında üç kral daha ortaya çıkacak. Ama dördüncü kral öbür üçünden daha zengin olacak. Zenginliği sayesinde elde edeceği güçle herkesi Grek ülkesine karşı kışkırtacak."[10]    " Asur Kralı İsraillilerin yerine Babil'den, Kuta'dan, Avva'dan, Hama ve Sefarvayim'den insanlar getirtip Samiriye kentlerine yerleştirdi. "[11]      "Ahaşveroş'un krallığının başlangıcında, Yahudalılar'ın düşmanları Yahuda ve Yeruşalim'de yaşayanları suçlayan bir belge düzenlediler. "[12]
Tevrat'ta yer alan Yahudi olmayan kralların; isimleri, yönettikleri ülkelerin adları ve İsrailoğulları ile yaşadıkları olumlu ve olumsuz olaylar, detayları ile kıssa edilmektedir. Yani Tevrat'taki, Zülkarneyn ile alakalı kıssalarda tarihi, coğrafik, biyografik ve kronolojik nitelikte bir hayli materyal bulunmaktadır. Tevrat'taki bu tarihsel olgu, Kur'an ile kıyaslandığında; Kur'an'daki malumatın çok mücmel kaldığını rahatlıkla ifade edebiliriz. Bunun üzerinde ilerde ayrıca duracağımızı belirterek konumuza devam edelim.
Kur'an-ı Kerim'de, Zülkarneyn kıssasındaki Zülkarneyn tavsifi de tam bu minval, yani Tevrat'ta belirtilen güç, iktidar olgusu üzerinedir. Kur'an'da tavsif edilen Zülkarneyn portresi, vasıflı bir yöneticiyi ve onun hâkimiyet alanlarındaki maceralarını anlatmaktadır. Tıpkı Tevrat metinlerindeki gibi…
Tabii ki, Tevrat'a göre önemli ayrıcalığı, diğer Kur'an kıssalarında olduğu gibi, hidayet edici ve tevhidi mesajlar içeren format ile muhataplara sunulmasıdır. "Gerçekten biz onu yeryüzünde iktidar ve kudret sahibi kıldık, ona (muhtaç olduğu) her şey için bir sebep (bir vasıta ve yol) verdik."[13]    "Rabbimin bana verdiği güç (egemenlik ) daha hayırlıdır." [14]
Kehf suresinde Zülkarneyn hakkında geçen bu güç/hâkimiyet/egemenlik ifadelerinden, öncelikle Zülkarneyn'in bir yönetici -imparator, kral, hükümdar, Melik- olduğu anlaşılmaktadır. Bu aynı zamanda Tevrat'a anlatılan krallara zımnî bir atıftır. Yani Kur'an, Hz. Muhammed'e (s.a.v) soru yönelten muhatapların bilgilerini kısmi olarak doğrulamaktadır. Bu olguyu açarak Kur'an'dan örneklendirmeye çalışalım.
Kur'an da isimleri geçen Davut (a.s), Süleyman (a.s), Sebe melikesi ve vezir Yusuf (a.s) ile ilgili kıssaların anlatıldığı çeşitli ayetlerde; bu yöneticiler zikredilirken de, Zülkarneyn'in vasıfları ile aynı vasıflar sıralandığını görmekteyiz. "Ey Davut biz seni hükümdar yaptık."[15] "onun mülkünü güçlendirmiştik."[16]   "...(Süleyman) bize herşeyden bolca verildi. "[17]  "Böylece Yusuf'u oraya egemen kıldık."[18]    "(Yusuf ) Rabbim bana egmenlik verdin."[19]    "(Sebe melikesi ) kendisine her şeyden bolca verilmiş olan bir kadın yönetiyor."[20]
Kur'an-ı Kerim'de, Zülkarneyn'le birlikte serdedilen tüm bu yöneticilerin; Allah'ın onlara bahşettikleri iktidar, güç, egemenlik ve yeryüzünün zengin doğal ve ekonomik kaynakları sayesinde, arzın geniş topraklarına hâkim olduklarını ve taba'larını idare ettiklerini anlamaktayız. Kur'an'da tadat edilen tüm yöneticilerin ortak özelliklerinden en önde gelenlerinin, egemenlik, iktidar, güç ve zengin tabiî ve ekonomik kaynaklara sahiplik etmeleri oldukları anlaşılmaktadır.
Zülkarneyn’e ise fazladan olarak "sebep" "yol/menzil bilgisi"[21] verildiği anlaşılmaktadır ki; bu farklı özellik çok geniş coğrafyalarda tevhidî anlayışı yaymaya çalışan birinin o coğrafyalarda hâkim olabilmesi, sevk ve idareyi yapabilmesi için gereken bir donanıma "sebep" yol bilgisine ihtiyacı olacağı içindir. Mukatil bin Süleyman bunu şöyle yorumlamaktadır: "Ve ona (yani, Zülkarneyn'e) her şeyin sebebini  (yani bilgisini/ilmini)  vermiştik. Derken bir sebebe(sebeb, esbab'ın tekili)(yani, arzın menzillerine ve yollarına) tâbi oldu."[22] 
Kur'an-ı Kerim'de yer alan Zülkarneyn ve diğer yöneticilerle ilgili bu bilgilerden sonra her iki kitap arasındaki önemli özelliğin altını çizmemiz gerekmektedir. Kur'an'daki, Zülkarneyn kıssası anlatımlarının, Tevrat metinlerindeki, Zülkarneyn vasıflarını -yöneticilik/güç/iktidar, v.b- teyid etmesine rağmen, Zülkarneyn hakkında detay bildirmeyerek; Yahudilerin beklentisi olan tarihi bir anlatımdan ziyade Zülkarneyn'in, tevhidi ve hidayet edici özelliklerine ağırlık vermesidir."O, şöyle dedi: "Haksızlık edeni cezalandıracağız; sonra o, Rabbine gönderilecek; sonra Allah da ona korkunç bir azap uygulayacak. İman edip de iyi davranan kimseye gelince, onun için de en güzel bir karşılık vardır. Ve buyruğumuzdan, ona kolay olanını söyleyeceğiz."[23]   ""Rabbimin beni içinde bulundurduğu nimet ve kudret daha hayırlıdır…Bu, Rabbimden bir rahmettir. Fakat Rabbimin vâdi gelince, O, bunu yerle bir eder. Rabbimin vâdi haktır, dedi."[24]
Buna rağmen vurgulanması gereken önemli bir durum vardır. Kehf suresinde bildirilen Zülkarneyn tanımları, Yahudilerin, Tevrat'taki kral temalarına o kadar uymuştur ki; gerek Ehl-i kitab müntesipleri gerekse müşrikler, Zülkarneyn hakkında, onun Kur'an'da anlatılan vasıflarında, kendilerinin dini anlayışları bazında bir eksik bulmamışlardır.
Oysa Zülkarneyn kıssasından önce beyan edilen "Mağara ashabı" kıssasının nüzulünde bu kıssanın içeriği ile ilgili olarak resul ile cedelleşmeye gitmişlerdir. Kur'an bu hususu şu şekilde nakleder: "(İnsanların kimi:) "Onlar üç kişidir; dördüncüleri de köpekleridir" diyecekler; yine: "Beş kişidir; altıncıları köpekleridir" diyecekler. (Bunlar) bilinmeyen hakkında tahmin yürütmektir. (Kimileri de:) "Onlar yedi kişidir; sekizincisi köpekleridir" derler. De ki: Onların sayılarını Rabbim daha iyi bilir. Onlar hakkında bilgisi olan çok azdır. Öyle ise Ashâb-ı Kehf hakkında, delillerin açık olması haricinde bir münakaşaya girişme ve onlar hakkında (ileri geri konuşan) kimselerin hiçbirinden malumat isteme."[25]
 Ancak Zülkarneyn kıssası hakkında soru soran muhatap toplum üyelerinin kıssanın içeriği ile ilgili itirazları olmamıştır. Bu yüzden de Kur'an'da beyan edilen Zülkarneyn kıssasının ayetleri içerisinde soru soranlara dair itirazlar kayda geçirilmediği gibi, Kur'an'da anlatılan çoğu kıssalarda vaki olduğu üzere Zülkarneyn kıssası tekrar da edilmemiştir.
Kur'an'ın, Zülkarneyn hakkındaki bu tevhid ve hidayet mesajları ağırlıklı anlatımına mukabil, kıssanın nüzulü esnasında problem olmayan kıssalardaki mücmellik özelliği; süreç içerisinde oluşan kıssanın anlaşılması bazındaki mufassallaştırmalarda yapılan metotsuzluk yüzünden, kıssada anlaşılma problemleri doğmuştur. Bu vakıa halen süregelmektedir.

Cengiz Duman

Dipnotlar:


[1] 18Kehf/83. 
[2] 18Kehf/94. 
[3] Ebu'l-Kelâm Âzâd, Zülkarneyn kimdir, s.35.
[4] Tevrat/Daniel8/3-9.
[5] Tevrat/Daniel7/8.
[6] Tevrat/Daniel8/20-23.
[7] Tevrat/Amos6/13.
[8] Tevrat/Ezra1/ 1.  
[9] Tevrat/Ezra2/ 1.  
[10] Tevrat/Daniel1/1/ 2.
[11] Tevrat/II. krallar 17/24.  
[12] Tevrat/Ezra4/ 6.
[13] 18/Kehf/84.   
[14] 18/Kehf/95.
[15] 38/Sad/26.
[16] 38/Sad/20.  
[17] 27/Neml/15.
[18] 12/Yusuf/56. 
[19] 12/Yusuf/101.  
[20] 27/Neml/23.
[21] Mukatil b. Süleyman, Kuran Terimleri Sözlüğü, s.223.
[22] 18/Kehf/84-85.   
[23] 18/Kehf/87-88.
[24] 18/Kehf/95-98.
[25] 18/Kehf/22.


Kur'an-ı Kerim'e göre Zülkarneyn peygamber midir?
24/09/2009 - 21:32

Cengiz Duman
Giriş:
Kur'an-ı Kerim'de yer alan Kehf suresindeki Zülkarneyn kıssası ile ilgili ayetleri incelediğimizde onun bir yönetici – kral/melik/hükümdar/imparator - olduğu anlaşılmaktadır. Bu yüzden tefsirlerde de Zülkarneyn'in yöneticiliği hususu üzerinde hiç bir ihtilaf bulunmamaktadır.
Zülkarneyn'in vasfı üzerinde asıl durulan konu, onun bir peygamber hatta melek olup olmadığı konusudur.  "İbn İshak der ki: Bana, Sevr b. Yezîd, Halid b. Ma'dân el-Kelâîden -ki Hâlid pek çok kimseye yetişmiş bir kişi idi- anlattığına göre, Rasûlullah (sav)a Zülkarneyn'e dair soru sorulmuş. O da şu cevabı vermiş: "O yeryüzünü alt tarafından izlediği yollarla tamamen dolaşmış bir hükümdardır."Hâlid dedi ki: Ömer b. el-Hattab (r.a) bir adamın birisine: Ey Zülkarneyn! Diye seslendiğini işitince şöyle demiş: Allah'ım mağfiretini dilerim. Sizler peygamberlerin isimlerini kullanmakla yetinmeyerek şimdi de meleklerin isimlerini mi kullanmaya başladınız? İbn İshak der ki: Zülkarneyn'in bunların hangisi olduğunu en iyi bilen Allah'tır. Rasûlullah gerçekten bunu söyledi mi, söylemedi mi Allah bilir. Doğru, onun söylediğidir. Derim ki: Ali b. Ebi Tâlib (ra)dan da Ömer (r.a)ın sözünün bir benzeri rivayet edilmiştir. O birisinin diğerine: Ey Zülkarneyn! Diye seslendiğini işitince şöyle demiş: Peygamberlerin isimlerini kullanmanız size yetmedi de meleklerin isimlerini mi kullanmaya başladınız? Yine ondan gelen bir rivayete göre Zülkarneyn salih, hükümdar bir kul idi. O, Allah'a samimiyetle bağlanmış, Allah da ona yardımcı olmuştu."1
Zülkarneyn'in bir "Melek" olduğu iddiası çok uç ve abartılı bir iddia olduğu için üzerinde durmağa değer bulmamaktayız. Bizim üzerinde durmağa değer bulduğumuz husus Zülkarneyn'in peygamberliği konusudur. "Âlimler, Zülkaneyn'in peygamber olup olmadığı hususunda ihtilaf etmişler ve bazıları, "O bir peygamber idi" deyip, buna şu birkaç bakımdan istidlal etmişlerdir:
1) Allah Teâlâ, "Doğrusu, biz ona yeryüzünde imkân verdik" buyurmuştur. Bu imkân vermenin, din hususunda imkân verme manasına olması daha evlâdır. Dinde tam manasıyla imkân verme ise, peygamberlik (verme)dir.
2) Allah Teâlâ, "Ona her şeyin vesilesini bahşettik" buyurmuştur. Peygamberlik de, bu her şey cümlesindendir. Çünkü ''Ona her şeyin vesilesine bahşettik" ayetinin umumi manası, Allah'ın ona, peygamberlikle de bir vesile (imkân) vermiş olmasını gerektirir.
3)  Cenâb-ı Hak, "Dedik ki: "Ey Zülkarneyn, onlara azab etmekte yahut haklarında güzellik (tarafını) tutmakta (serbestsin)" (Kehf. 86) buyurmuştur. Allah Teâlâ'nın kendisi ile konuştuğu kimsenin, bir peygamber olması gerekir." Diğer âlimler ise, "O, Salih (iyi) bir zat idi, ama bir peygamber değildi" demişlerdir."2 Şimdi tefsirlerde yer alan bu ihtilafları, Kur'an nokta-i nazarından inceleyelim.
1 - Sâlih amele davet:
Kur'an-ı Kerim'de yer alan Zülkarneyn kıssasındaki, Zülkarneyn'in vasıflarına dair anlatılan vasıflardan hareket ederek, onun Kur'an'da anlatılan diğer resullerle benzeşen üç ortak noktasını tespit etmek mümkündür. Bunlardan birincisi karşılaştığı toplumu Salih amele davet etmesidir.
"Ve emmâ men âmene ve amile sâlihan fe lehu cezâenil husnâ …" "…Ama kim iman edip sâlih amel işlerse, ona da en güzel mükâfat vardır."3 Tanımadığı kavimler ve insan toplulukları üzerine seferler tertipleyen Zülkarneyn'in, karşılaştığı toplumu iman edip, sâlih ameleçağırmasında; onlara "iman" ve "sâlih amel"i nasıl ve ne şekilde anlattığı ya da bu amellerin neleri kapsadığının açıklamasını yapıp yapmadığını bilememekteyiz.
Şurası muhakkak ki Zülkarneyn'in karşılaştığı toplumlara ilettiği "iman" ve "Salih amel" kavramları; Zülkarneyn kıssasının indiği Mekke cahiliyye toplumuna açıklanan "iman" ve "Salih amel" kavramlarıyla aynı olmalıdır.
Bundan dolayı Kur'an'da yer alan Zülkarneyn kıssasında "iman" ve "Salih amel" konusunda özel bir açıklama getirilmemiş, dolayısı ile Zülkarneyn'in daveti anlatılırken, Mekke cahiliyye toplumunun dikkati çekilerek onların da Hz. Muhammed'in tebliğ ettiği "iman" ve "Salih amel"e dikkat çekilerek,  bu hususta Zülkarneyn kıssasındaki anlatımdan örnek almaları istenmiştir.
Zülkarneyn'in karşılaştığı toplumların inanç durumlarının ne olduğu hususunda açıklık yoktur. Mesela Kehf suresi seksen altıncı ayeti şöyledir:  "…ve vecede indehâ kavmen, kulnâ yâ zel karneyni immâ en tuazzibe ve immâ en tettehıze fîhim husnâ" "Orada bir kavme rastladı, " Ey Zülkarneyn ister cezalandır, ister iyi davran dedik."  Eğer ayet -orada inançsız bir kavme rastladı - veya -orada putlara tapan bir kavme rastladı - şeklinde olsaydı; Zülkarneyn'in karşılaştığı toplumların inanç yapılarını anlamamız ve eğer Zülkarneyn’i peygamber olarak algılarsak, Zülkarneyn'in tebligatını daha iyi idrak etmemiz mümkün olurdu.
Bu hususta karşılaştığı kavmin inanç durumunun öncelikle tespit edildiği yönetici ve peygamber olan Süleyman kıssasında şöyle bir anlatım vardır:   "O ve kavmi Allah'ın yanı sıra güneşe secde ediyor. Şeytan onlara yaptıklarını süsleyip doğru yoldan saptırmış. Bu yüzden doğru yolu bulamıyorlar. "4 Bu ayette Hz. Süleyman'ın, istihbarat için yolladığı Hüdhüd'den; Sebe kavmi hakkında onların inanç yapılarına dair bilgiler aldığı ve onların güneşe tapan kâfir bir kavim oldukları bilgisi ulaştırılmaktadır.
Oysa Zülkarneyn kıssasında böyle bir açık anlatım mevcut değildir. Zaten Zülkarneyn'in karşılaştığı toplumların inançları hakkında tespit yapılan bir ayet olsaydı, belki de Zülkarneyn üzerinde resul olup olmadığına dair zan olamazdı.
Zülkarneyn'in karşılaştığı toplumu "iman" ve "Salih amel"e davetinin diğer resullerle benzeşmesi hususunda; Kur'an'da anlatılan resullerle alakalı olarak anlatılan ortak tavırları gündem etmemiz gerekmektedir. Çünkü Kur'an'daki resullerin tebliğlerinde dikkat çeken özellikler Zülkarneyn hakkında anlatılmamaktadır.
Kur'an'ı Kerim'de kıssaları anlatılan bütün resuller toplumlarına tebligatlarını yaparken şu aşamalardan geçmişlerdir.
a - Resûllüğünü ilân:
“ ( Hud ) Ben size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim. “5
b- Allah'a imana davet, şirkten men etme:
" Muhakkak ki biz, her topluma Allah'a kulluk edin, tağut'lardan kaçının diye bir Resul göndermişizdir. "6
c - Tebliğlerinde çeşitli şekillerde sunarak ısrarlıdırlar:
" Rabbim! Doğrusu ben kavmimi gece gündüz çağırdım. "7
" Onlara açıktan açığa, gizliden gizliye söyledim. "8
d - Gönderildikleri toplumlar sınanırlar:
"Biz hangi kasabaya resûl gönderdikse, ora halkını, yalvarıp yakarsınlar diye, darlık ve sıkıntıya uğratmışızdır. "9
e - inkârcılar tarafından tehdit:
" Ey Nuh, bu işe bir son vermezsen taşlananlardan olacaksın. "10
f - Allah'ın azabı, helâk:
" Şuayb onlardan döndü de " Ey kavmim! Andosun ki Rabbimin sözlerini size bildirdim, öğüt verdim; kâfir millet için niye üzüleyim. " dedi. "11 " Bu yüzden onları bir sarsıntı tuttu ve oldukları yerde diz üstü çöküverdiler. "12
Zülkarneyn kıssasında Zülkarneyn ve karşılaştıkları toplumların, Kur'an’da zikredilen peygamberler ve muhataplarının geçirmiş oldukları bu tebliğ aşamalarından geçmediği veya anlatılmadığı görülmektedir. Bunun nedeni belki de yeryüzünün çok geniş bir coğrafyasında seferler yaparak askeri ve diğer güç unsurları ile karşılaştığı kitleleri denetimi altına alması dolayısı ile cebren istediğini kabul ettirmesi olabilir?
Ancak Süleyman peygamber kıssasında; yönetici bir peygamberin tebliğ metodu bize örneklik teşkil etmektedir. Süleyman peygamber, Sebe toplumuna savaş açmadan o toplumun yöneticisi ile İslâm’ın tebliği üzerinde girişimlerde bulunmuş, Sebe melikesini dolayısı ile ileri gelenleri İslâm’a davet etmiştir.  O halde peygamber kabul edersek Zülkarneyn’den de böyle bir aşama beklememiz gerekmektedir.
2 - Yaptığı işe karşılık istememesi:
Zülkarneyn'in gösterdiği peygamber tavırlarından bir tanesi de yaptığı işe karşılık bir ücret istememesidir. "(Zülkarneyn) Sana bir ücret versek, aramıza bir set yapar mısın? " " Dedi ki: Rabbimin bana vermiş olduğu egemenlik daha hayırlıdır. "13
Bu ayet'te ise sanki Kur'an'da geçen peygamber kıssalarında rastladığımız bir peygamber tavrını yansıtan tavır sergilenmektedir. Kur'an'ın beyan ettiği resullerdeki ortak tavır şöyle beyan edilmektedir:  "( Nuh ) Ey kavmim buna karşılık ben sizden bir mal istemiyorum, benim ücretim Allah'a aittir. "14 "( Hud ) Ey kavmim, ben sizden bunun için bir ücret istemiyorum. Benim ücreti, beni yaratana düşer "15 " (Süleyman) Bana mal ile yardım etmek mi istiyorsunuz? Allah'ın bana verdiği, size verdiğinden daha hayırlıdır. "16
Nuh (a.s), Hud (a.s), Süleyman (a.s) ın tavırlarını yansıtan bu ayetlerde; Resuller toplumlarına, Allah'ın ayetlerini ulaştırmaları karşılığı onlardan bir ücret istemediklerini; bu emeğin karşılığını Allah'ın Resullere vereceğini bundan dolayı Allah'ın indirdiklerini inkâr etmemelerini ifade etmek için toplumlarına çağrıda bulunmaktadırlar.
Oysa Zülkarneyn'e teklif edilen ücret ise; Allah'ın ayetlerini rastladığı kavme ulaştırma karşılığı olarak teklif edilmemektedir. "Dediler ki: " Ey Zülkarneyn! Ye'cuc ve Me'cuc burada fesat çıkarıyor. Sana bir ücret versek, aramıza bir set yapar mısın?"17 Ayette teklif edilen ücret dünyevi bir emek karşılığı sunulan ücrettir. Yani Kur'an'da serdedilen resullerdeki; Allah'ın dinine karşılık ücret istememe ortak tavrının benzer bir yansıması değildir.
Kur'an'da kıssaları anlatılan ve dini bir görevin karşılığı ücret istenmediğinin altının çizildiği yukarıdaki sıraladığımız ayetlere mukabil, Zülkarneyn'e, set yapımı karşılığı yani dini içeriği olmayan bir işlev karşılığı olarak, ücret teklif edilmektedir.
Dolayısı ile bu ücret, yapılacak bir iş mukabili teklif edildiği için, dini olmaktan ziyade ticari veya siyasi bir mahiyet arz etmektedir. Binaenaleyh Zülkarneyn'in ücreti reddetmesi ile diğer peygamberlerin yaptıkları tebliğ karşılığı ücret istememesi arasında nüans olduğu gözükmektedir.
Bu noktada üzerinde durmak istediğimiz bir husus vardır. Zülkarneyn, bir yönetici "Kral/Hükümdar/Melik" olduğu halde yapacağı işin karşılığı verilecek ücret teklifini reddetmesi ve buna karşılık olarak verdiği; "Rabbimin bana vermiş olduğu güç (egemenlik, hâkimiyet) daha hayırlıdır " cevabı ise ilginçtir.
Çünkü bütün yöneticiler "Kral/Hükümdar/Melik" gerek savaşarak gerekse savaşmadan sahip oldukları üstün güçlerine karşılık, egemen oldukları kavimlerden herhangi bir karşılık olmaksızın ganimet, vergi, haraç v.s gibi gelirleri elde etmek amacındadırlar. Oysa Zülkarneyn bu hususta feragat etmektedir.
Onun bu tavrı, Allah'ın kendisine verdiği kaynakların bolluğu ve yeterliliğinden dolayı ve Allah'a teslim olmuş bir yönetici ile inkârcı bir yönetici farkını o insanlara yansıtarak, onları Allah'a teslim olmaya yöneltme amacını taşıdığı kanaati vermektedir. Kanaatimizce Zülkarneyn'in bu tavırı, bir nevi İslam'da zekâtın verilme yerlerinden biri olan "Müellefe-i kulub " seçeneğinin işletilmesi gibidir.  "Sadakalar(zekâtla ) Allah'tan bir farz olarak ancak, yoksullara, düşkünlere, ( zekât toplayan ) memurlara, gönülleri (İslâm'a) ısındırılacak olanlara (müellefe-i kulub), kölelere, borçlulara, Allah yolunda çalışıp cihat edenlere, yolcuya mahsustur. Allah pek iyi bilendir, hikmet sahibidir."18
3 – Zülkarneyn'e "Kulna" hitabı:
Müfessirlerden bazıları Kehf suresi seksen altıncı ayette geçen "kulna ya zelkarneyn " "Zülkarneyn'e dedik ki:"  ifadesinin, Zülkarneyn'in resullüğüne işaret ettiğini söylemişlerdir.
Kur'an'ı Kerim'de "Kulna" ifadesinin geçtiği yerlere baktığımızda; bu ifadenin resullere hitap için kullanıldığı gibi resullere hitap niteliğinde olmayan başka yerlerde de kullanıldığı görülmektedir."Andolsun, içinizden cumartesi yasağını çiğneyenleri bilirsiniz. Onlara: " Aşağılık maymunlar olun "(Fekulna) dedik."19 "Bundan sonra İsrailoğullarına: " Bu ülkede oturun. Vaat edilen gün geldiğinde hepinizi bir araya toplayacağız " (Kulna) dedik."20 "Secde ederek kapıdan girin. Cumartesi yasağını çiğnemeyin (Kulna) dedik. "21 "Onun bir parçasıyla ona vurun (Fekulna) dedik. "22
Üzerinde durmak istediğimiz bir diğer husus ise; Kur'an'da kıssaları anlatılan bütün resuller:
I-İçinde bulundukları ve yetiştikleri toplumlara Resullükle görevlendirilmişlerdir:
" Sonra onlara, aralarından: " Ancak Allah'a kulluk edin, sizin ondan başka ilâhınız yoktur. Sakınmaz mısınız? " diyen resûller gönderdik. "23 " Nuh'u kavmine gönderdik. "24 " Ad'a de kardeşleri Hûd'u gönderdik. "25 "Semûd'a da kardeşleri Salih'i gönderdik."26 " Medyen'e de kardeşleri Şuayb'i gönderdik. "27
II – Allah'ın emirlerini, resul oldukları kavmin dili ile onlara ulaştırmışlardır:
"Biz, her elçiyi, kendilerine ayetlerimizi açıklaması için, ancak halkının diliyle göndermişizdir."28
III –Toplumlarına aralıksız elçilik etmişlerdir:
Resullükle vazifeli oldukları toplumlara risalet görevini inkıtasız olarak sürdürdüklerini müşahede etmekteyiz. Musa'nın @ kavminden ayrılışlarında bile kardeşi Hârun @ elçiliğe ara verdirmeksizin devam ettirmiştir. Yunus @ kavminden Allah'ın izni olmaksızın ayrılması ile beraber, Allah tarafından cezalandırılarak, bilâhare tövbesi kabul edilerek tekrar toplumuna elçi gönderilmiştir.
Dolayısıyla resuller ve gönderildikleri toplum arasında tebligatları ve bu konuda yaşadıkları arasında onlarla yaşamda birliktelik, tebliğde süreklik, tebliğ dilinde ayniyet gibi olmazsa olmaz çok hassas konular bulunması elzemdir. Oysa Zülkarneyn ve karşılaştığı toplumlar arasında "peygamberlik" açısından bakıldığında yukarıda anlattığımız –resul ve toplum- ayniyeti yoktur.
Sonuç:
Zülkarneyn kıssasında, Zülkarneyn ve ulaştığı toplumlar arasında geçen vakıalardan; Kur'an'da kıssaları anlatılan peygamberlerin ortak vasıflarına yönelik; tebliğ aşamaları, sınanmalar ve diğer bahsettiğimiz özellikleri görememekteyiz.
Zülkarneyn kıssasına sırf Kur'an nokta-i nazarından bakıldığında, Zülkarneyn'in, Müslüman bir yönetici ve her Müslüman gibi, karşılaştığı yerlerdeki insanlara dinini tebliğ eden, Allah'a itaatkâr, Salih bir kul olduğu, onun emirleri doğrultusunda amel ettiği, velâkin resul vasfının olmadığı kanaati hâsıl olmaktadır.
Zülkarneyn kıssası ile ilgili daha evvelki yazılarımızla bu incelememiz bir arada değerlendirilerek, Zülkarneyn'in vasfına, Kur'an-Tevrat bağlamında sırf tarihsel olarak bakıldığında da sadece onun sadece bir yönetici olduğu anlaşılmaktadır.
Dolayısıyla Zülkarneyn, Allah'a itaatkâr bir yöneticidir, lâkin Kur'an'da serdedilen, Davud @ Süleyman @ Yusuf @ gibi hem “yönetici” hem "Resul" değildir.
Zülkarneyn lakaplı yöneticinin Allah tarafından desteklenen gücünün benzer nitelikleri; Kur'an içersinde Davut @ Süleyman @ Yusuf @ ve Sebe melikesi gibi yöneticilerde de sayılmıştır. Bütün bu yöneticilerin kıssaları ile birlikte mütalaa edilerek, Zülkarneyn kıssasından “yönetici” için gerekli dersler çıkarılmalıdır.
Kur'an'daki, Zülkarneyn kıssasında, yöneticiliğin ve yönetimin; savaş, kıtal, ganimet, yıkım yönü değil; inanç, tebliğ, barış, adalet, diploması, teknik, organizasyon yönü ön plana çıkarılmıştır.
Allah'a dayanan bir yöneticinin ilk hedefi; egemenlik altına alınan veya alınmak istenen toplumların yerüstü ve yeraltı zenginliklerini ele geçirmek değil; adalet'e, barışa dayanan Allah'ın mesajına dayalı egemenliğin, yeryüzünün en uzak noktalarına kadar ulaşması, ulaştırılması ilkesidir.
Kıssa ile egemenliğin sağlanmasının; bu gün veya gelecekte ve hatta geçmişte de, yan gelip yatarak, gökyüzünü! Gözleyerek olamayacağı; Zülkarneyn gibi; Allah’ın yeryüzünde Müslümanlara bahşettiği imkânları harekete geçirilmesi ile gerçekleşeceği öğüt’ü verilmektedir
Zülkarneyn kıssası bireysel İslâm’ı ilkelere değinmiş olsa da, yönetim ve yöneticiliğin İslâm’ı ilkelerinin vazedildiği bir kıssadır. Esasen bireysel ilkeler de yönetim ve yöneticilik ilkelerinden berî değildir.
Bu ilkeler; Davut @, Süleyman @, Yusuf @, " yönetici-resul " ve Sebe melikesi gibi " inançlı yönetici " kıssalarındaki ilkelerle mezcedilerek daha geniş anlayışlara ulaşılabilecektir.

Dipnotlar:
1- İmam Kurtubi, el-Camiu li-Ahkami’l-Kur’an, c. XI, s.107-111.
2- Fahruddin Er-Râzi, Tefsir-i Kebir Mefâtihu’l-Gayb, c. XV, S.248-249.
3- 18 /Kehf/ 88.
4- 27/Neml/25.
5- 26 / Şuara/125.
6- 16/Nahl/36.
7- 71/Nuh/5.
8- 71/Nuh/8-9.
9- 7/Araf/94.
10- 26/Şuara/116.
11- 7/Araf/93.
12- 7/Araf/91.
13- 18 /Kehf/ 94-95.
14- 11/Hud/29.
15- 11/Hud/51.
16- 27/Neml/36.
17- 18/Kehf/94.
18- 9/Tevbe/60.
19- 2/Bakara/65; 7/Araf/166.
20- 17/Isra/104.
21- 4/Nisa/154.
22- 2/Bakara/73.
23- 23/Muminun/32.
24- 11/Hud/25.
25- 11/Hud/50.
26- 11/Hud/61.
27- 11/Hud/84.
28- 14/İbrahim/4.