4 Ocak 2015 Pazar

CENGİZ DUMAN SÜLEYMAN KISSASI ÜZERİNE 3

Süleyman Kıssasında "Sebe" Tarihselliği Üzerine -1
04/08/2011 - 10:36

Cengiz Duman

 

Giriş:
Kur’an-ı Kerim’in, Neml suresinde anlatılan Süleyman ve Hüdhüd arasındaki muhavere, “Sebe” coğrafyası üzerinedir. Süleyman kıssası içerisinde yer alan tarihsel/coğrafik öğelerden bir tanesi olan “Sebe” mücmel olarak bildirildiği için üzerinde birtakım olumsuz yorumlara gidildiği görülmektedir. Süleyman kıssasının anlaşılmasında ortaya çıkan bu olumsuzluğun, sahih bir metodoloji ile Kur’an perspektifinde mufassallaştırılarak aşılması gerekmektedir. İki bölüm olarak hazırladığımız bu yazımızda Süleyman kıssasındaki “Sebe” üzerinden gelişen olumsuzluğu ve bunu aşabilecek metodolojiyi sergilemeye çalışacağız.
Süleyman kıssası ve Sebe anlatımı:
Şimdi Neml suresinde yer alan Süleyman ve Hüdhüd arasındaki “Sebe” muhaveresi anlatımının başlangıcına bir bakalım: “Çok geçmeden (Hüdhüd) gelip: Ben, dedi, senin bilmediğin bir şeyi öğrendim. Sebe'den sana çok doğru (ve önemli) bir haber getirdim. Gerçekten, onlara (Sebe'lilere) hükümdarlık eden, kendisine her şey verilmiş ve büyük bir tahtı olan bir kadınla karşılaştım. Onun ve kavminin, Allah'ı bırakıp güneşe secde ettiklerini gördüm. Şeytan, kendilerine yaptıklarını süslü göstermiş de onları doğru yoldan alıkoymuş. Bunun için doğru yolu bulamıyorlar.”1
“Sebe” coğrafyasına dair bu anlatımda en dikkat çeken şey, Kur’an’ın tarihsel nitelikli bilgiler vermesinden ziyade “…Allah'ı bırakıp güneşe secde ettiklerini gördüm. Şeytan, kendilerine yaptıklarını süslü göstermiş de onları doğru yoldan alıkoymuş. Bunun için doğru yolu bulamıyorlar…” diye Hüdhüd’ün tanımladığı tevhid eksenindeki tasvir veya bilgisidir.
Yaptığımız bu tespit bize neyi ifade etmektedir? Birincisi, Kur’an’ın tarih ve coğrafya kitabı olmadığını ve böyle niteliksel bilgiler üzerinde uzun uzadıya durmadığını belirtmektedir. İkincisi, Kur’an, kıssalarında, tarihsel bilgilerden kısa/mücmel olsa da bahsedilmektedir. Ancak “Sebe” ismi verilmiş fakat buna dair açıklayıcı detay bilgiler sunulmamıştır. Mesela “Sebe” nerededir gibi. Üçüncüsü ve en önemlisi; Kur’an, kıssalarında tevhidi muhtevaya, tarihsel bilgilerden daha çok önem verilmiştir. Kıssanın devamı da incelendiğinde olaylar hep tevhid ekseninde gelişmekte ve bu minvalde aktarılmaktadır. “Onun ve kavminin, Allah'ı bırakıp güneşe secde ettiklerini gördüm. Şeytan, kendilerine yaptıklarını süslü göstermiş de onları doğru yoldan alıkoymuş. Bunun için doğru yolu bulamıyorlar. (Şeytan böyle yapmış ki) göklerde ve yerde gizleneni açığa çıkaran, gizlediğinizi ve açıkladığınızı bilen Allah'a secde etmesinler. (Halbuki) büyük Arş'ın sahibi olan Allah'tan başka tanrı yoktur.”2
Bütün bu tespitleri, özet bir ifade içerisinde toplarsak Kur’an; tarihsel bilgi vermek için değil, tevhidi ve buna dayalı hidayet eksenli uyarılarda bulunmak için kıssalarını vazetmiş ve bu kıssalarda mücmel olsa da tarihsel malumata yer vermiştir.
Şimdi bütün bu tespitler çerçevesinde Süleyman kıssası, “Sebe” versiyonunun ilk ayetlerini çözümleye çalışalım. Kur’an, Süleyman hükümdarlığının diğer yönetimlerle ilişkisini anlattığı Sebe versiyonunda tevhidi açıdan öneme haiz “Sebe” yönetimine ait bir takım dini ve tarihsel bilgilere yer vermektedir.
Verilen mücmel tarihsel bilgiler şunlardır:  “…Sebe'den…” ifadesi ile Sebe ülkesi dolayısıyla coğrafik bilgi; “…onlara (Sebe'lilere) hükümdarlık eden, (…) ve büyük bir tahtı olan bir kadınla karşılaştım…” İfadesi ile bir kadın yönetimi yani siyasal bilgi;  “…kendisine her şey verilmiş…” ifadesi ile ekonomik/iktisadi nitelikli bilgilerdir.
Peki Kur’an bu mücmel bilgilerle tasvir ettiği “Sebe” için neyi anlatmayı baz almaktadır? Bizce bunun cevabı şu ifade içerisinde yatmaktadır. “…Allah'ı bırakıp güneşe secde ettiklerini gördüm. Şeytan, kendilerine yaptıklarını süslü göstermiş de onları doğru yoldan alıkoymuş. Bunun için doğru yolu bulamıyorlar…”
İşte Kur’an’ın nüzul, kıssalarının vazedilme sebebi, Süleyman hükümdarlığının kuruluş amacı ve Hz. Süleyman’ın görevi bu tanımlama içerisinde yer almaktadır. Şirk batağında olanlara tevhid hakikatini ulaştırmak… “Sizi karanlıklardan aydınlığa çıkarmak için kuluna apaçık ayetler indiren O'dur. Şüphesiz Allah, size karşı çok şefkatli, çok merhametlidir.”3
halde Süleyman kıssasındaki “Sebe” versiyonu, niçin kıssa edilmektedir doğru algılayabildiniz mi? Yani tarihsel bilgiler verme gayesiyle değil, tamamen tevhidi amaçlar için.
Tamam, buraya kadar anladık ama Kur’an’da mücmel de olsa tarihsel bilgiler var ve bunlara dair detaylı açıklamalar olmayınca insan düşüncesinde tıkanmalar olmakta veya bu tıkanmayı açmak gayesiyle Kur’an perspektifini taşan açıklamalara kayılmaktadır. Dolayısıyla bu olgu hakkında ne yapmamız gerekmektedir?
İşte bu yazı da tam bu sorulara cevap olsun diye kaleme alındı. Şimdi bu hususlar üzerinde durmaya başlayalım.
Süleyman kıssasının “Sebe” coğrafyası nasıl anlaşılmalıdır:
Her şeyden önce şunu hatırlatalım. Kur’an ve kıssaları nazil oldukları Arap toplumunun bilmediği konulardan bahsetmez. “Kur’an ilk olarak, veciz bir üslup kullanmaktadır. Bu Kur’an kıssaları yabilinenlere işaret etme veya çevrenin bildiği ve hiçbir şekilde yabancısı olmadığı olaylara kısaca atıflar biçimindedir. (…) Kur’an’daki bu kıssa öğelerinin, bilinenler üzerinde hareket ediyor olması bizim görüşümüzü desteklemektedir. Tanınan ve meşhur olan şahsiyetler ile o çevrede yaygın olan olaylar Kur’an’da en fazla kullanılan kıssa öğeleridir ve bunun aksine bilinmeyen olaylar ile tanınmayan şahsiyetler fazla kullanılmamıştır. (…) Yukarıdaki olgulardan da açıkça anlaşılacağı üzere Kur’an’ın metodu; kıssayı Arap coğrafyasından veya Arap mantalitesinden aldığı unsurlar üzerine bina etmekten ibarettir. Bunun amacı, kıssaların muhataplar üzerinde derin etkiler bırakmasını sağlamak, bilinen ve tanınan, olağan olay ve kişilerden, bilinmeyen ve yabancı fikir ve düşüncelere varmaktır.”4
Kur’an’ın ve kıssalarının bilinmeyen olaylardan örnek vermediğini anladık peki, Kur’an’da geçen coğrafyalar üzerine bu minvalde nasıl bir yorum yapabiliriz. “Kur’an’da geçen yer adlarının (Mekân/Coğrafya) öncelikle onun ilk muhataplarının üzerinde yaşadığı Hicaz bölgesi yahut onların çeşitli vesilelerle gidip gördüğü çevre ülkeler olduğu görülür. Yani bu noktada Kur’an yakın hitap tarzına uygun bir yol izlemiştir. Örneğin Kur’an’da Hicaz bölgesi, yerleşim merkezleri, dağları, vadileri, meraları, iklimi ve diğer özellikleri ile pek çok ayette işlenir. (…) Yanı sıra Hicaz insanının çeşitli seyahatlerde gördüğü deniz, deniz ürünleri, deniz ulaşımı ve deniz kıyısındaki yerleşim merkezlerinden de Kur’an söz eder.” “Kur’an’da geçen yer adları (Mekân/Coğrafya) genellikle Arab beldeleri, Mısır, Şam ve Irak topraklarında odaklaşır. Bu durum, Kur’an’ın belli bir bölgeye hitap eden yerel bir kitap olarak algılanmasına yol açmamalıdır. Zira bir kere Kur’an, ilk muhataplarının bildikleri, yaz ve kış seyahatlerinde gezip gördükleri ve konuşmalarına konu olan yerlerden bir kısmını öncelikle anmıştır.”5
O halde Süleyman kıssasının Sebe versiyonunda geçen; “Fe mekese gayre baîdin fe kâle ehattu bi mâ lem tuhıt bihî ve ci’tuke min sebein bi nebein yakîn / Çok geçmeden (Hüdhüd) gelip: Ben, dedi, senin bilmediğin bir şeyi öğrendim. Sebe'den sana çok doğru (ve önemli) bir haber getirdim.”6 ayetindeki; “Sebein /Sebe” coğrafyası nerede olabilir?
Yukarıdaki anlattıklarımız muvacehesinde Kur’an’ın hitabettiği Arap toplumu coğrafyası veya bu coğrafyanın hinterlandındaki7 coğrafyalarda değil mi?
Kur’an’ın ilk muhatabı Arap toplumunun yakın coğrafyaları nereler olabilir? Yaz ve Kış seferleri yaptıkları coğrafyalar. “Evet, ve yaz ve kış seferlerini onlara kolaylaştırıldığı için”8 Yani, Yemen ve Mezopotamya toprakları, bunlara komşu diğer coğrafyalar.
Sebe suresi ve Sebe coğrafyası:
O halde öncelikle Kur’an’da bu “Sebe” coğrafyası ile ilgili başka açıklama var mıdır ona bakalım. Kur’an’da müstakil bir sureye Sebe9 ismi verildiğini müşahede etmekteyiz. Sebe suresi on beşinci ayetinde “Sebe” coğrafyası ile ilgili biraz daha detaylı malumat verilmektedir. “Andolsun, Sebe' kavmi için oturduğu yerlerde büyük bir ibret vardır. Biri sağda, diğeri solda iki bahçeleri vardı. (Onlara:) Rabbinizin rızkından yiyin ve O'na şükredin. İşte güzel bir memleket ve çok bağışlayan bir Rab! Ama onlar yüz çevirdiler. Bu yüzden üzerlerine Arim selini gönderdik. Onların iki bahçesini, buruk yemişli, acı ılgınlı ve içinde biraz da sedir ağacı bulunan iki (harap) bahçeye çevirdik. Nankörlük ettikleri için onları böyle cezalandırdık. Biz nankörden başkasını cezalandırır mıyız! Onların yurdu ile içlerini bereketlendirdiğimiz memleketler arasında, kolayca görünen nice kasabalar var ettik ve bunlar arasında yürümeyi konaklara ayırdık. Oralarda geceleri, gündüzleri korkusuzca gezin dolaşın, dedik. Bunun üzerine: Ey Rabbimiz! Aralarında yolculuk yaptığımız şehirlerin arasını uzaklaştır, dediler ve kendilerine yazık ettiler. Biz de onları, ibret kıssaları haline getirdik ve onları büsbütün parçaladık. Şüphesiz bunda, çok sabreden ve çok şükreden herkes için ibretler vardır.”10
Şimdi şu soruyu soralım. Neml suresinde anlatılan Süleyman kıssası “Sebe” varyantı ile bu mealini verdiğimiz Sebe suresinde anlatılan helak olmuş “Sebe” aynı coğrafyaya mıdır?  Buyurun cevabını arayalım.
Sebe suresindeki kıssa anlatımına şöyle başlanmaktadır: “Andolsun, Sebe kavmi için oturduğu yerlerde büyük bir ibret vardır.” O halde bu ayette belirtilen ibretlik coğrafyayı kim bilebilir?  Allah’ın, kendilerine bu coğrafya ve üzerinde yaşanan olayları ibretlik bir örnek olarak anlattığı Mekke-Medine Arap toplumu, değil mi?  Peki, soru: Araplar nasıl bu coğrafyadan haberdar olmuş, dolayısıyla görmüş de bundan da ibret alacaklardır?  Cevap: Yaz veya Kış yaptıkları Ticaret kervanları seferleri esnasında.
Bu anlattığımız olguya benzer bir başka ibretlik yere dikkat çeken şu ayetleri sunalım. “Siz onların yanlarından geçip gidiyorsunuz: sabahleyin ve geceleyin. Hâlâ akıllanmayacak mısınız?”11 “Onlar, yeryüzünde gezip de kendilerinden öncekilerin akıbetlerinin nice olduğuna bakmadılar mı? Ki onlar, kendilerinden daha güçlü idiler; yeryüzünü kazıp altüst etmişler, onu bunların imar ettiklerinden daha çok imar etmişlerdi.”12
Karar verdiniz mi şimdi; Mekke-Medine Arapları; gerçekleştirdikleri ticaret kervanları seferleri esnasında bu harabeleri görüp, müşahede etmişler; bunları bizzat görmeyenler de görenlerin diğer Arap’lara ilettikleri bilgiler sayesinde “Sebe” hakkında bilgi sahibi olmuşlardır? Dolayısıyla Cenabı Hakk’ta bunlar üzerinden öğüt ve ibretlik mesajlar sunmaktadır.
Hadi bu meyanda bir örnek daha anlatalım. Sebe suresi on sekizinci ayetinde anlatılan “Onların yurdu ile içlerini bereketlendirdiğimiz memleketler arasında, kolayca görünen nice kasabalar var ettik ve bunlar arasında yürümeyi konaklara ayırdık. Oralarda geceleri, gündüzleri korkusuzca gezin dolaşın, dedik.” ifadesi, hangi coğrafyaları anlatmaktadır sizce?
Kurtubi buna şöyle cevap vermektedir. "Onlar ile bereket verdiğimiz memleketler arasında ardarda kasabalar var ettik" buyruğu hakkında el-Hasen, Yemen ile Şam arasında diye açıklamıştır. Bereket verilen topraklar ise Şam, Ürdün ve Filistin'dir.”13
Kurtubi’nin “Şam, Ürdün ve Filistin'dir…” diye belirttiği coğrafya, Cenabı Hakk’ın İsrailoğullarına vaat ettiği “Arz-ı Mev/ud/ El’Ard-el’ Mukaddes“14dir.“
Sebe suresi on sekizinci ayetinde yer alan bereketli yerler hakkında Kur’an’da şu tasvirler yer almaktadır:15 “Biz, onu ve Lût'u kurtararak, içinde cümle âleme bereketler (barekna fiha) verdiğimiz ülkeye (yani, Arz-ı Mukaddes’e) ulaştırdık.”16 “Hor görülüp ezilmekte olan o kavmi (Yahudileri) de, içini bereketle (barekna fiha) doldurduğumuz yerin doğu taraflarına ve batı taraflarına mirasçı kıldık.”17
Müfessirlerin de algıladığı gibi Kur’an’da bahsedilen bu coğrafik tablo Arabistan yarımadasının Kuzey toprakları ile Güneydeki toprakları arasındaki coğrafik alanlardan bahsetmektedir. Yani Yemen ile Lübnan arası topraklar.
Değerli okurlarımıza Hayırlı Ramazanlar diliyorum.
Devam edecek…
Dipnotlar:
1- Kur’an/Neml27/22-23.
2- Kur’an/Neml27/24-26.
3- Kur’an/Hadid57/9.
4- Muhammed Ahmed Halefullah, Kur’an’da Anlatım Sanatı, s.265-266.
5- Ali Akpınar, Kur’an Coğrafyası, s. 105-113.
6- Kur’an/Neml27/22.
7- “Bir yerleşim merkezinin ticaret merkezi durumunda olduğu ve ürünleri toplayıp gelen malları dağıttığı çevredir kısaca iç bölge ya da arka bölge olarak bilinir.” http://www.uludagsozluk.com/k/hinterland/
8- Kur’an/Kureyş106/2.
9- Sebe suresi Nuzül sırasına göre 58 . Tertip sırasına göre 34. Sırada yer alır. 54 ayetten oluşan bu surenin 6 ayeti Medeni, geri kalan ayetleri ise Mekki’dir. Sure içerisindeki 15. Ayette geçen Sebe kelimesine istinaden sure bu adı almıştır.
10- Kur’an/Sebe34/15-19.
11- Kur'an/37Saffat/134-138
12- Kur'an/Rum30/9. 
13- İmam Kurtubi, el-Camiu li-Ahkami’l-Kur’an, c. XIV, s. 254; Fahruddin Er-Râzi, Tefsir-i Kebir Mefâtihu’l-Gayb, c. XVIII, s. 334.
14- Cengiz Duman, Filistin’deki sorunun kaynağı: Arz-ı Mev’ud, http://www.haksozhaber.net/filistindeki-sorunun-kaynagi-arz-i-mevud-12521yy.htm
15- “Yâ kavmidhulûl ardal mukaddesetelletî keteballâhu lekum ve lâ terteddû alâ edbârikum fe tenkalibû hâsirîn” “Ey kavmim! Allah'ın size yazdığı “mukaddes toprağa” (El’Ard-el’ Mukaddes) girin ve arkanıza dönmeyin, yoksa kaybederek dönmüş olursunuz.” Kur'an/Maide5/21; Mukâtil b. Süleymân; Kur’an terimleri sözlüğü, s.258
16- Kur’an/Enbiya21/71.
17- Kur’an/Araf7/137. 

Süleyman Kıssasında “Sebe” Tarihselliği Üzerine -2
09/08/2011 - 23:31

Cengiz Duman

Tevrat, Zebur ve İncil’de Sebe coğrafyası:
Kur’an-ı Kerim’deki,  Süleyman kıssası benzeri bir kıssa, Tevrat kitaplarında da yer almaktadır. Konumuz olan Süleyman kıssasının “Sebe” varyantı1 benzeri bir anlatım Tevrat’ın I.Krallar2 ve II. Tarihler3 kitablarında kıssa edilmekte ve “Sebe” ile ilgili anlatımlara yer verilmektedir. Size bu anlatımları özet olarak verelim: “Saba (Sebe) Kraliçesi, Rab'bin adından ötürü Süleyman'ın artan ününü duyunca, onu çetin sorularla sınamaya geldi. Çeşitli baharat, çok miktarda altın ve değerli taşlarla yüklü büyük bir kervan eşliğinde Yeruşalim/Kudüs'e gelen kraliçe, aklından geçen her şeyi Süleyman'la konuştu. Kral Süleyman, Saba Kraliçesi'nin her isteğini, her dileğini yerine getirdi. Ayrıca ona gönülden kopan birçok armağan verdi. Bundan sonra kraliçe adamlarıyla birlikte oradan ayrılıp kendi ülkesine döndü.”4
Tevrat’ın otuz dokuz kitabından biri olan Job/Eyyub kitabında,5 Eyyub peygamberin başına gelen musibetler arasında, Sebe kavmi halkından olan eşkıyaların yaptığı yağma anlatılmaktadır. “Sabalılar(Sebe’liler) baskın yaptı, hepsini alıp götürdü. Uşakları kılıçtan geçirdiler. Yalnız ben kaçıp kurtuldum sana durumu bildirmek için."6
Yine Hz. Davud’a ait olduğuna inanılan ve aynı zamanda Zebur kitabı olarak da kabul edilen Mezmurlar7’da şöyle bir tasvir yapılmaktadır. “Saba ve Seva kralları armağanlar sunsun!”8
Tevrat’ın, Hezekie9 kitabında ise; “Saba/Sebe”liler hakkında şöyle bir ifade geçmektedir.“Saba ve Raama tüccarları seninle ticaret yaptı”10  “Saba, Dedan, Tarşiş tüccarları ve köyleri sana, "Yağmalamak için mi geldin? Çapul malı toplamak, altın, gümüş taşımak, hayvan, mal götürmek, bol ganimet elde etmek için mi bu kalabalığı topladın?" diyecek.'”11 Şeklinde, Saba/Sebe’lilerden bahsedilmektedir.
Peygamber Yeşeya’nın12 dönemine ait olan Tevrat’ın 23. kitabında ise Saba’lılardan şöyle bahsedilmektedir: “Deve sürüleri, Midyan'ın ve Efa'nın deve yavruları Senin topraklarını dolduracak. Bütün Saba halkı geliyor, Altın ve günnük getiriyor, Rab'bin erdemlerini ilan ediyorlar.“13
Tevrat’ın bildirdiği peygamberlerden biri olan Yeremya14 dönemine ait kitabta;  “Neden bana Saba'dan günnük, Uzak bir ülkeden güzel kokulu kamış getiriliyor?”15 ifadesi ile Saba’lılarla, onların coğrafyasına özgü ticari bir emtia olan bir çeşit tütsü “Günnük” ilişkilendirilmektedir.
Tevrat’tan verdiğimiz bu örnek metinlerle ile şunu delillendirmeye çalıştık. Kur’an inmezden evvel var olan ve bilhassa Medine Yahudilerinin elinde yazılı bulunan Tevrat, hem Süleyman kıssasından ve hem de onun içersindeki bir tarihsel öğe olan Sebe/Saba’lılardan bahsetmektedir.
Binaenaleyh Kur’an, kendinden önce nazil olan Tevrat ve İncil kitaplarında var olan dolayısıyla da bilinen bu kıssadan bahsettiği için; Kur’an’ın, Süleyman kıssasında mücmel olarak anlatılan “Sebe”, Tevrat’ta anlatılan “Saba”dır.
Kur’an, Tevrat’ta yer alan bu kıssayı; tevhidi bağlamı kuvvetli olarak ve Süleyman’ın zenginliğine endeksli, Allah’ı aradan çıkarıcı! Özellikte ki muharref muhtevasını tashih edici şekilde beyan etmektedir. Örnek verelim.
Tevrat’ta Sebe Melikesinin hediye getirme sahnesi şöyle kıssa edilmektedir: “Çeşitli baharat, çok miktarda altın ve değerli taşlarla yüklü büyük bir kervan eşliğinde Yeruşalim'e gelen kraliçe, aklından geçen her şeyi Süleyman'la konuştu… Saba (Sebe) Kraliçesi krala yüz yirmi talant altın, çok büyük miktarda baharat ve değerli taşlar armağan etti. Saba Kraliçesi Kral Süleyman'a o kadar baharat armağan etti ki, bir daha hiçbir zaman bu kadar çok baharat görülmedi.”16
Aynı eyleme dair Kur’an’da anlatılan ve Süleyman(a.s)’ın kendisinin Sebe’liler tarafından denendiğini fehmettiği, Sebe kraliçesinin hediyelerine karşılık, kendisine verilen Allah’ın nimetlerini hatırlatan Tevhid bazlı şu ikazını; Tevrat’taki anlatımla bir karşılaştırın bakalım, hangisi insan eli değmiş! dolayısıyla Tevhidi içeriği boşaltılmış bir anlatımdır?  “(Elçiler, hediyelerle) Süleyman'a gelince şöyle dedi: Siz bana mal ile yardım mı ediyorsunuz? Allah'ın bana verdiği, size verdiğinden daha iyidir. Hediyenizle (ben değil) siz (Ey elçi!) Onlara dön; iyi bilsinler ki, kendilerine asla karşı koyamayacakları ordularla gelir, onları muhakkak surette hor ve hakir halde oradan çıkarırız!”17
Yani Kur’an, Tevrat’taki Süleyman kıssasını tasdik etmektedir. Bundan dolayı Süleyman kıssasına ait Tevrat’taki tüm verileri reddetmemektedir. Bunun için de Süleyman ve Sebe Melikesi karşılaşmasını kıssa etmektedir. Ancak, Tevrat’tın kaybolmasından sonraki “yeniden derlenme”si esnasında, İsrailoğulları Rabbileri/din adamlarınca oluşturulan eksik ve yanlış anlatımları, dolayısıyla hidayet edici eksenden uzaklaşmış muhtevayı tashih etmektedir.
Binaenaleyh Tevrat’ta da yer alan Sebe/Saba ile ilgili tarihsel malumat ile Kur’an’daki mücmel malumat örtüştürüldüğünde Kur’an’ın bahsettiği “Sebe” ile Tevrat’ın bahsettiği “Saba”nın aynı tarihsel bilgi olduğu sonucuna varırız.
Buna mümasil olarak İncil’de yer alan “Sebe” ilgili biraz daha detaylı anlatıma haiz şu ifade bizim Sebe ile ilgili görüşlerimizi destekler bir malumattır. “Güney Kraliçesi, yargı günü bu kuşakla birlikte kalkıp bu kuşağı yargılayacak. Çünkü kraliçe, Süleyman'ın bilgece sözlerini dinlemek için dünyanın ta öbür ucundan gelmişti. Bakın, Süleyman'dan daha üstün olan buradadır.”18
Müşahede edileceği gibi İncil yazarı Matta; Sebe/Saba diyarını; “Güney Kraliçesi” deyimiyle, Güney istikametinde olduğunu beyan etmektedir. Güneyde olan “Güney Kraliçesi”nin yaşadığı bu yer; Arabistan yarımadasının, Kuzeyinde bulunan Matta yazarının yaşadığı bölgenin Güneyine düşen Yemen bölgesini ihsas ettiğini de ayrıcsöylememize gerek var mı bilemiyorum?
Hadi bir daha durum tespiti yapalım! Tevrat ve Zebur’da yer alan “Sebe/Saba” ile ilgili tarihsel malumat ile İncil’de yer alan “Güney Kraliçesi” ifadeleri; Kur’an’daki mücmel “Sebe” malumatı ile örtüştürüldüğünde, Kur’an’ın bahsettiği “Sebe” ile Tevrat ve Zebur’un “Saba”sı ve İncil’in, bahsettiği, “Güney kraliçesi”nin aynı tarihsel bilgi olduğu sonucuna varırız.
Tefsirlerde Sebe coğrafyası:
Sizlere, İslam tefsir kaynaklarındaki Sebe ve coğrafyası algısından bazı örnekler vererek, Kur’an’daki Sebe ve coğrafyası, müfessirlerce nasıl algılanmış görelim.
İmam Razi: “Me'reb kenti, Sebe' diye isimlendirilmiş olup, onunla Sana arasında üç günlük bir mesafe bulunmaktadır.”19
İmam Kurtubi: “ez-Zeccac, Sebe'in bir adamın ismi olduğunu kabul etmeyerek, şöyle demiştir:Sebe, Yemen'in Me'rib denilen bölgesinde San'a ile arasında üç günlük mesafe bulunan bilinen bir şehirdir, Derim ki: el-Gaznevî'nin "Uyunu'l-Meanî" adlı eserinde üç millik mesafe denilmektedir. Katâde ve es-Süddî dedi ki: Oraya on iki peygamber gön­derilmiştir.”20
Vehbe Zuhayli: "Sana Sebe'den doğru bir haber getirdim." 'Sebe" Yemen'de bir şehir ismidir. Bundan murad Sebe halkıdır. Bu kabile dedeleri Sebe b. Yeşcüb b.Ya'rüb b. Kahtan'dır. Bunu kabile ismi olarak kabul edenler "gayrı munsarıf' olarak mahal veya büyük ced ismi olarak kabul edenler "masruf” olarak irabını yapmışlardır. Daha sonra Ma'rib şehri Sebe olarak adlandırılmıştır. Bu şehirle San'a arasında üç konak mesafe vardır. "Bi-nebein yakın" önemli ve gerçek bir haber demektir. "Ben Sebe halkına hükümdarlık eden bir kadın buldum." Bu kadının ismi Belkıs bt. Şerâhîl b. Mâlik b. Rayyân idi. "Temlikühüm" fiilindeki "hüm" zamiri ya Sebe'ye ya da Sebe halkına racidir.”21
Mevdudi: “Sebe, Güney Arabistan'da yer alan ve halkı ticaretle tanınmış bir ülke idi. Başşehri de, şimdiki Kuzey Yemen'in merkezi Sana'nın kuzey-doğusunda, takriben 55 mil mesafede olan Ma'rib kenti idi. Main krallığının yıkılışından sonra, M.Ö. yaklaşık 1100 yıllarında güç kazandı ve bin yıl boyunca Arabistan'da hüküm sürdüler. Daha sonra, M.Ö. 115 yılında onların yerini Himyerîler aldı. Bunlar da Arabistan'da; Yemen ve Hadramut, Afrika'da da Habeşiştan'ı idare etmiş, Güney Arabistan'ın meşhur başka bir milleti idi. Sebeliler, bir taraftan Afrika kıyıları, Hindistan, Uzak Doğu ve Arabistan'ın iç kısımlarının dâhil olduğu yerlerde cereyan eden tüm ticarî faaliyetleri, diğer taraftan Mısır, Suriye, Yunanistan ve Roma'ya yönelik ticareti ellerinde tutuyorlardı. Eski çağlarda servet ve refahları ile meşhûr olmaları işte bundandı. Hatta öyle ki, Yunan tarihçilerine göre o devirde dünyanın en zengin kimseleri bunlardı. Ticaret ve alışverişin yanında, ulaştıkları bu refahın başka bir nedeni de, ülkelerinin birçok yerinde barajlar inşa etmiş ve sulama maksadıyla yağmur suları toplamış olmalarıydı. Bu tesislerle ülkeyi gerçek bir bahçeye çevirmiş bulunuyorlardı. Yunan tarihçileri, Sebeliler ülkesinin olağanüstü yeşilliklerine dair ayrıntılı bilgileri bize kadar ulaştırmışlardır. Kur'an-ı Kerim de, Sebe Suresinin 15. ayetinde buna işaret eder.”22
Süleyman Ateş: “Sebâ şeklinde okunan Sebe, Yemen’de San’a yöresinde bulunan Me’rib şehrinin adıdır. Esasen Sebe, o bölgede yaşayan kabilenin adı iken sonradan bölgeye ad olmuştur. Bu toplumun başında Surâhil kızı Belkîs kraliçe idi.”23
Anlaşılacağı üzere alıntı yaptığımız hemen tüm müfessirler “Sebe” coğrafyasının, Arabistan yarımadasının Güneyinde kalan bölümünde ve bilhassa Yemen toprakları üzerinde olduğunda müttefiktirler.
Gelin bir tespit daha yapalım: Kur’an-ı Kerim’de bahsi geçen Sebe coğrafyası; hem Tevrat hem Zebur hem İncil ve hem de İslam müfessirlerinin genelince Arabistan yarımadasının güneyindeki Yemen toprakları üzerinde olduğu kabul edilmektedir.
Sonuç:
Kur’an kıssalarının tarihselliğine önem vermeyip, onun daha ziyade mesajlarına odaklanılmasını isteyenler için Süleyman kıssası tarihselliği içerisinde yer alan “Sebe” önemli bir örnektir. Şayet “Sebe”nin, dolayısıyla Süleyman kıssasının tarihselliğine önem vermez isek, kıssada yer alan ve mücmel olan tarihsel öğelerin Kur’an perspektifi dışında istenildiği gibi yorumlanarak kıssanın vermek istediği mesajlara da olumsuz etkiler yapacağını müşahede etmekteyiz. Bu yüzden Kur’an kıssalarının sahih bir metodoloji ile mufassallaştırılması, yani tarihselliğinin tam olarak ortaya çıkarılması gerektiğini düşünüyoruz. Bunun için Kur’an perspektifinde geçmiş kutsal kitapların -Tevrat, Zebur, İncil- kıssalarındaki verilerden ve çeşitli modern bilim dallarından –Tarih, coğrafya, arkeoloji, jeoloji, etimoloji, etnoloji vd.- yararlanılarak bunun yapılabileceği kanaatindeyiz. Aksi halde Süleyman’ın emrindeki rüzgârı; onun gemileri ile yaptığı ticareti dolayısıyla ülke iktisadını arttıran bir olgu olarak anlamak yerine, üzerine binip çeşitli ülkeleri gezdiği bir araç; “Sebe”yi de Arabistan yerine Amerika kıtasında bir mevki algılayan veya yorumlayanlar çıkacaktır. Bu örneklerimiz muvacehesinde can alıcı! Bir soru soralım ve tefehhüm edelim. Kur’an kıssalarının tarihsel unsurları üzerinde gerçekleşen/gerçekleşecek Kur’an perspektifine aykırı olumsuzluk addeden algı ve yorumlarla nasıl baş edeceğiz. Bizce, Kur’an perspektifinde, geçmiş Tevrat, Zebur, İncil kıssalarındaki tarihsel verilerden ve Tarih, Coğrafya, Arkeoloji, Astronomi, Jeoloji, Etimoloji, Etnoloji vb. modern bilimlerden yararlanılarak sahih bir metodoloji ortaya koyarak.
Dipnotlar:
1- “Bir metnin, bir eserin, bir olayın aslından az çok ayrılan değişik biçimli olanı. Bir dil içindeki her türlü çeşitlenme.” http://www.anlambilim.net/varyant-nedir-53286.htm
2- “İsrail'de Samuel kitaplarıyla başlayan krallığın tarihine 1. Krallar Kitabı'nda devam edilir. Kitabı üç bölüme ayırabiliriz: 1.Süleyman'ın İsrail Kralı olması, babası Davut'un ölümü. 2.Süleyman'ın krallığı ve yaptığı işler, özellikle Yeruşalim'de yaptırdığı tapınak. 3.Krallığın kuzey (İsrail) ve güney (Yahuda) krallığı olarak ikiye bölünmesi ve İ.Ö. 9. yüzyılın ortalarına kadar krallıkları yöneten kralların tarihi.”; http://kutsal-kitap.net/bible/tr/index.php?mc=1&sc=305
3- “1.Tarihlerin devamı olan 2. Tarihler Kral Süleyman'ın yaptığı işleri ve dönemindeki olayları anlatır.”  http://kutsal-kitap.net/bible/tr/index.php?id=385&mc=1&sc=384
4- Tevrat/I. Krallar10/1-13;  Tevrat/I.I Tarihler9/1-12.
5- “Eyüp Kitabı büyük felakete uğrayan doğru bir adamın çektiği acıları anlatır. Eyüp bütün çocuklarını, malını mülkünü yitirir, korkunç bir hastalığa yakalanır. Kitap, Eyüp ve üç arkadaşının bu felaketlere karşı gösterdikleri tepkiyi karşılıklı üç konuşmayla açıklamaktadır… sonuç olarak Eyüp'ün eski gönencine nasıl kavuştuğunu, hatta daha da zengin olduğunu anlatır.” http://kutsal-kitap.net/bible/tr/index.php?mc=1&sc=457
6- Tevrat/Eyyub1/15.
7- “Mezmurlar (Zebur diye de bilinir) ilahi ve dua kitabıdır. Uzun bir süre içinde farklı yazarlar tarafından yazılmıştır. İsrailliler bu dua ve ilahileri kendi tapınmalarında kullanıyorlardı… Mezmurlar şiir kitabıdır.” http://kutsal-kitap.net/bible/tr/index.php?mc=1&sc=500
8- Tevrat/Mezmurlar72/10.
9- “Peygamber Hezekiel İ.Ö. 586 yılında Yeruşalim'in(Kudüs) düşüşünden önce ve sonra Babil'de sürgünde yaşadı. Sürgünde olanlara da, Yeruşalim halkına da seslendi.” http://kutsal-kitap.net/bible/tr/index.php?id=832&mc=1&sc=831
10- Tevrat/Hezekiel27/22.
11- Tevrat/Hezekiel38/13.
12- “Yeşaya İbranice'de "Rab kurtarır" anlamına gelir. Kitabın adı olan bu ifade bir bakıma kitabın özetidir. Peygamber Yeşaya İ.Ö. 8. yüzyılın ikinci yarısında Yeruşalim'de (Kudüs)yaşadı.” http://kutsal-kitap.net/bible/tr/index.php?id=706&mc=1&sc=705
13- Tevrat/Yeşeya60/6.
14- “Peygamber Yeremya İ.Ö. 7. yüzyılın sonuyla 6. yüzyılın başlarında yaşadı.” http://kutsal-kitap.net/bible/tr/index.php?id=773&mc=1&sc=772
15- Tevrat/Yeremya6/20.
16- Tevrat/I. Krallar10/1,10.
17- Kur’an/Neml27/36-37
18- İncil/Matta12/42.
19- Fahruddin Er-Râzi, A.g.e, c. XVII, s. 416.
20- İmam Kurtubi, A.g.e, c. XIII, s. 154
21- Vehbe Zuhayli, et-Tefsirü’l-Münir, c. X, s.
22- Mevdudi, Tefhim’ul Kur’an, c. IV, S. 105.
23- Süleyman Ateş, Yüce Kur’an’ın Çağdaş Tefsiri, c. VI, s. 371. 


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder